"Böyle olan dokunuşların safi zehir gibi beni ölüme adım adım yaklaştırıyordu."
***
Öğlen vakitlerine göre hazırlamaya başladığım kahvaltı masasına memnun bir bakış atarak çay suyunu kontrol ettim. Arda'nın dediğine uyarak üçümüzde Ilgar'ın evine gelmiştik. Üçümüzden kastım Azra, Arda ve bendim.
Azra ile Arda'nın arasında anlayamadığım bir gerilim hakimdi. Yol boyuncada bu gerilimi hissetmiştim. Sormakta istemiyordum. Hayatımda bu kadar olay olurken kız kardeşimin en azından başka dertlerinin olmasını istemiyordum.
Dert demişken aklıma dün gece mekanda karşımıza çıkan Akel Carel gelmişti. Sarışın çocuk, bir şekilde karşımıza çıkmayı başarıyordu. İşin tuhaf yanı ise ondan bana gelen değişik bir aura hissediyordum. Adeta onda bir şey varmış gibiydi. Fakat o şey neydi onu bilmiyordum.
İç çekerek ısınan çay suyunu fincanlara koydum. Ilgar görevde olduğu için yoktu. Alışkanlık olmalı ki gözlerim bir ara varlığını aradı. Ve beni en çok alışkanlık korkuturdu.
Bana göre Ilgar zararlı bir alışkanlıktı. Çünkü ruhu ve aklı karanlığa çekilmişti.
Kısa bir süre önce ise onda bir şey fark etmiştim. O, sadece ailesi için yaşıyor gibiydi. Günü bile bitirmek için yaşıyordu. Soğuktu, ruhsuzdu.
Belki kötü gibi gözükmüyordu, ama isterse çok iyi kötü olmayı başarabilirdi.
Elinde mesleği de vardı. Lakin silah tutan bir meslek sizi bir süre sonra korkusuz bir güçlü yapardı. İnsanları belki kurtarıyordu, ama suçlu gördüklerine acımıyordu.
Bir tehlikenin yanında yaşıyordum.
Biliyordum, görüyordum ama reddetmek istiyordum.
Zamanı gelince belki kalbime, belki de bedenime belki de aklıma sızacak ve beni mahvedecekti.
Gardımı düşürmemem lazımdı. Eğer ki akışkanlık başka bir boyuta dönüşür, işte o zaman başta kalbim üzülür ve acırdı.
Bunu istemiyordum.
"Arda, Azra! Kahvaltı hazır, buraya gelin!"
Düşüncelerimin arasından içeride odalarda olan iki gence seslendiğimde çoktan sandalyeye oturmuşum.
Bağırmamla beraber mutfağa ilk olarak Arda, sonra da Azra gelmiş, karşımdaki ve yanımdaki sandalyeye oturmuşlardı.
"Çayları koydum." dedim çatalımı elime alarak.
Uyku mahmuru Azra, yanında duran Arda'ya kaçamak bir bakış atarak onun için doldurduğum fincanı önüne çekti.
"Sence abin ne zaman görevden döner?" diyerek önündeki tabaka ilgilenen Arda'ya baktım.
Omzumu silkerek çayı dudaklarının arasına götürdü. "Bir iki güne döner." güldü. "Yoksa abimi mi özledin?"
Gözlerimi devirerek "Ona göre babamla konuşmaya gideceğim." dedim.
"Abim seni göndermez. Boşuna uğraşma artık."
Tabaktaki salatayı çatalıma bandırarak "Peşimi bırakması için ne yapmalıyım?" diyerek sordum. Umursamaz görünmeye çalışıyordum.
Cevap vermedi. Bakışları tabağına odaklanmıştı.
Derin bir nefes alarak yemek yemeği bıraktım. "O gün için üzgünüm. Biliyorum daha önce de söyledim. Ama kaza bu. Evet dikkatli olmak lazımdı, fakat oldu. Abinin sırf bu yüzden böyle yapması normal değil. Onu anlayamıyorum, beni istemiyor ama yanında tutuyor. Hem de evlenerek."
![](https://img.wattpad.com/cover/208004675-288-k271064.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHU VİRAN
Novela JuvenilHer şey ruhu viran olmuş kuzguni gözlerin, gecenin kör bir vaktinde yapılan o hatanın bedelini ödetmek istemesiyle başladı. Ve bu hatanın beraberinde getirdiği seçim ise tek bir kişinin değil, herkesin bedel ödemesini sağlamış, canını yakmıştı. Çün...