Yukarı çıktığımızda Deniz'i ayaklanırken görünce hemen yanına gittim. "Nereye yine?" Ofladı "Çay alacağım." dedi "Boğazlarım çok kötü."
"Otur ben getiririm." dedim omuzlarından bastırıp oturttum. Elindeki kupayı da alıp çatı katının mutfağına gittim ama ortalarda çay falan yoktu, dönüp "E yok?" dedim gülümsedi elini ensesine atıp "Aşağıda unutmuşum." dedi onun bu şapşal haline güldüm. Termosu yukarı çıkarmayı unutmuştu kıyamazdım ki bir de 2 kat aşağı mı inecekti bu halde?
"Tamam ben alıp geliyorum hemen." dedim ve kupayı geri uzattım. Tam alırken ellerimiz temas etti, kafamı kaldırıp gözlerine baktım gülümsedik aynı anda. Koşarak aşağı indim termosu kapıp geri yukarı çıktım. Bora elinde benim telefonumu tutmuş bir şeye bakıyordu. Şifresi yoktu zaten çok da sorun etmiyordum açıkçası özel hayatımı o telefonda yaşamıyordum nasılsa.
"Ulaş'tan mesaj var Maviş!" dedi bağırarak. "Bağırmana gerek yok duyuyorum seni Bora." dedim ve telefonumu elime alıp mesajı okudum.
Ulaş: Senenin son mesajı benden olsun istedim
Ulaş: Mutlu seneler Mavi
Mavi: Mutlu seneler Ulaş
yazıp gönderdim ve çok da önemsemedim şu an umurumda olan tek şey Deniz'in hasta oluşuydu. Ceyla yazdığım şeye göz devirdi. "Ne yazsaydım?" dedim bıkkınca. "Son mesajın olsun yazsaydın." dedi o da aynı bıkkınlıkla. Kafamı salladım iki yana. O esnada bir mesaj daha geldi baktığımda bu seferki Bora'dandı.
Bora: Hsyır Mabiş yıkın don mesjo bneden oalcak
Güldüm attığı mesaja o da sevmemişti anlaşılan Ulaş'ı çok da önemli değildi zaten sevip sevmemesi. Benim için de büyük bir anlam ifade etmiyordu ne yazık ki. Onu kırmamaya özen gösteriyordum çünkü lanet olasıca empati özelliğim. Deniz bana öyle davransa üzülürdüm diye olabildiğince dostça ve kibar davranıyordum.
Telefonu cebime geri koydum ve termostaki çayı Deniz'in kupasına koyarken Bora yanlışlıkla koluma çarptı. Yerinde durmuyordu ki!
Ve Deniz'in üstüne döküldü birazı. Deniz yüzünü buruşturmuştu ama sesini çıkarmamıştı. Herkes yanımıza gelmişti ve müziği kapatmışlardı. Oldu mu şimdi ama bu güzel güne bu. O an ne yapacağımı bilemedim ve ıslak mendil getirdim hızla. Yanına oturup sweatshirtünün boğaz kısmını silerken elim boynuna değdi mecburen. Yutkundu ve adem elması oynadı. Ona baktım o an.
"Deniz sen yanıyorsun." dedim endişeyle. Güldü "Abartma alt tarafı bir çay döküldü hem o kadar sıcak bile değildi." dedi. "Of, öyle değil ateşin var senin."
"Umut'a mı yürüyon kız? Ateşlisin falan he."
"Sus lan gereksiz." dedi Eren ensesine vurup Bora hala gülüyordu. Deniz'in kalkmasına Eren ve Barış yardım ettiler çünkü tutmasalar bayılacak gibiydi. Hemen banyoya götürdük sweatshirtünü çıkardılar ve soğuk suyun altına soktular. Üstü çıplaktı Deniz'in altında da eşofman vardı. Deniz soğuk sudan asla şikayet etmiyordu zaten bir şeyden de şikayet ettiğini görmemiştim şimdiye kadar.
Derin, Ceyla ve ben kapıdan onlara bakıyorduk; Barış Deniz'i ayakta tutmaya çalışıyordu Eren de suyu tutuyordu. Ofladım. Elim başıma gitti o an, ya zatürre falan olduysa? Ya daha da kötüye giderse? Aileleri mi çağırsaydık acaba? Hastaneye mi götürseydik ya da?
Bir süre sonra biz yukarı çıktık ve Bora'yı yerde sızmış olarak bulduk. Onu biz kaldıramazdık ama koltuğa kadar sürükleyebilirdik, öyle de yaptık. Yarım saat sonra Eren'lerin sesi gelmişti aşağıdan. Bitmişti herhalde işleri banyoda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hipotalamus /Texting-Ara Verildi
Teen Fiction0537***: İnsanlar kalpleriyle aşık olmazlar biliyor muydun Deniz? 0537***: Aslında aşık olacağımız kişiyi seçen beyindeki hipotalamusumuz. 0537***: Ve benimki seni seçmiş... 25.08.2020 yazmaya başladım 01.10.2020 yayımladım🌸 Reklam yapmazsanız sev...