26. Bölüm

7.3K 368 360
                                        

Merhaba ballarım, yeni bölümümüz geldiiii 😚😚
O güzel düşüncelerinizi eksik etmeyin benden, gelin yorumlara muhabbet edelim.

Veee 'Kokunun İzi' sizi bekliyor 🍷
Bir bakın derim 😍😍

Sizi çok seviyorum 💛
İyi okumalaaarrr canlarımmm 💛🍯

^^^^^^^^^^^^^^^^

Beynimde şimşekler çakmaya başladığında bütün öfkemle yakasına yapıştım, "Ne saçmalıyorsun sen be!"
Barış, onun yüzüne sulu boya çalışması yapmıştı zaten. Birde benden yumruk yiyecek şimdi enayi!

Ben, Berre... Barış Özyurt'un sevgilisiyim, çok fena adam döverim!
Memnun oldum!

"Hatırlamıyor olamazsın," dedi inanamıyormuş gibi.
"Bana bak..." dediğimde dişlerimi sıktım, "O maymun suratını maymunun başka bir yerine benzetirim. Ağzıyla değil, başka yeriyle konuşuyor derler!"
"Ben hatırlıyorsun sanmıştım," dediğinde tuttuğum yakasını bırakarak ellerimi temizlemek için sertçe birbirine vurdum.

Bir şey bulaştırmıştır falan... Allah korusun!
Yürüyen virüs...

"Barış, seni görmeden gitsen iyi olur." diyerek sinirle gülümsedim ve hızla yanından geçerek bizimkilerin olduğu salona doğru yürümeye başladım.

Her şeyi hatırlamıyor olsam da hafızam yavaş yavaş kendine geliyordu, eğer bir bebeğim olsaydı bunu bilirdim. Onu unutmazdım. Hadi unuttum diyelim, şimdi hatırlardım.

Ama şerefsiz işini iyi biliyor!
Kurdun aklına kuzu soktu bir kere, içimi kemirip duracak şimdi bu benim.

Girdiğim salonda direkt Yonca'nın yanına gittim, koluna girip köşeye çekiştirmeye başladığımda bir şey sormadan usluca gelmişti.
"Ben hamile miydim?" dedim pat diye.
Gözleri kocaman oldu, "Ney?"
Derin bir nefes alarak daha ayrıntılı girdim, "Beni bulduğunuzda ben hamile miydim? O kazada bebeğimi mi kaybettim?"
"Hayır," dediğinde gözleri hala eski halini almamıştı.

Yonca'yı senelerdir tanıyordum. Yalan söylediği ses tonu, üzgün ses tonu, meraklı ses tonu, şaşkın ses tonu gibi daha nicesi... Ve ben bunların hepsini ezbere bilirdim. Şu an da yalan söylemediğini bildiğim gibi...

İçimdeki rahatlamayla derin bir nefes aldım, bebeğimi kaybetmeye dayanamazdım. Onu kaybedip hatırlamamayı ise asla kaldıramazdım.

"Çok şükür!" diye kendi kendime mırıldandım.
"Bu nereden çıktı peki?" diyen Yonca'ya döndü bakışlarım.
Hızlı bir açıklama yaptım. "Adar buradaydı, bebeğimi kaybedip nasıl atlattığımı sordu."
"Sen... şüphelendiğine..." Gözleri mümkünmüş gibi daha da koca bir hal aldı, "Siz birlikte mi oldunuz?"
Utancımı bir kenara bırakarak koluna sert bir tokat attım. "Bu yetmez ya, masadaki mikrofonu getireyim de öyle bağır!"

Geri kalan dakikalarda Yonca Hanım'ı kendine getirmekle uğraştım. E tabii, kız da haklı!

Şu vakte kadar beni öpmeyi bırak, elimi tutmaya yeltenen çocuklara bile uzaylı görmüş gibi baktığım için... birine tamamen teslim olmak benim yapabileceğim bir hareket değildi.

Yapmam diyipte yapmadığımız ne kaldı ki zaten?

Barış, annesi ve babasıyla bir şeyler konuştuktan sonra yanıma geldi. Yanıma geldiği an babama dönen bakışlarım yere düşen cam parçaları gibi etrafa saçılmıştı. Kırgın gözlerle bana bakıyordu, annemin gözleri ise dolu doluydu.

"Nasılsın güzelim?"
Barış'ı duyduğumda ona dönerek gülümsedim, saçlarımın üstüne bir öpücük kondurarak geri çekildi. Ondan bir şey saklamayı sevmezdim ve öyle bir şey de yapmayacaktım.

DuvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin