Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
*
Yaşat
Kaan / 2008
Her şey çok güzeldi.
Annem ve Funda teyze tanışmıştı. Funda teyze nihayet dış dünyayla bağlantıda olduğunu belli etmişti.
Annemin ziyareti on beş dakika kadar sürmüştü çünkü Funda teyze daha fazlasına katlanamayacağını göstererek rahatsızlığını belli etmişti. Ne olursa olsun, bunun bir başlangıç olduğunu biliyorduk. Bize nasıl alıştıysa anneme de alışacaktı. Annemle zoraki de olsa nasıl konuştuysa zamanla sohbet etmeye başlayacaktı. Filmde nasıl gülümsediyse bir gün içten kahkahalar atacaktı.
Fulya'nın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Annesinin asık suratına ve zoraki cevaplarına rağmen Fulya sanki çok keyifli bir sohbeti dinler gibi her anında gülümsemişti. Onu anlayabiliyordum. Funda teyzenin bundan öncesinde ne kadar tepkisiz, ne kadar hayatla bağları kopuk olduğunu kendi gözlerimle görmüştüm. Bu kadarı bile onun için muhteşem bir gelişmeydi.
Fulya ile bir yönden birbirimize çok benziyorduk. İkimizin de annelerimizden başka kimsesi yoktu. Onların mutluluğu bizim de mutluluğumuzdu.
Kapıdan çıkarken yanıma gelip, hayatımın en mutlu günü demişti sessizce. Fulya'nın hayatının en mutlu gününde payım olduğu için benim de hayatımın en mutlu günüydü. Bundan sonra kötü şeyler olmayacaktı. Annesi daha iyi, daha mutlu olacaktı. Annem soğuk odası için soba alacaktı. Ev işlerini yaparken, yemek yaparken, evi temizlerken Bora ve Eymen'le birlikte Fulya'ya yardım edecektik. Bundan sonra her şey daha iyiye gidecekti.
Ertesi gün her zamanki gibi kapının önündeki merdivene oturup Fulya'yı beklemeye başladım. Bugün her zamankinden daha mutlu gülümsemesini görmek için sabırsızlanıyordum. Her zamankinden daha heyecanlı el sallayıp daha hızlı koşacaktı. Belki her zamankinden daha çok yiyecekti kahvaltıda.
Dakikalar geçti. Sabırsızlıkla beklediğim şeyler gerçekleşmedi. Gelmedi. Evden çıkma saatime kadar onu beklediğim için ben de kahvaltı yapmadan çantamı kaptığım gibi koşarak çıktım evden. Annem çantama yiyecek bir şeyler koymak için arkamdan bağırsa da umursamadım. Hiç duraklamadan doğruca Fulyaların sokağına koştum. Bizden birkaç sokak yukarıda oturuyorlardı zaten.
Onların sokağına döndüğümde, kapının önünde babasını gördüm. Halit amcayı... Bir adamla konuşuyordu. Önünden geçerken içimden şerefsiz diye sövdüğümü bilmiyordu. Evde olduğuna göre bugün izinliydi, işe gitmemişti. Demek ki Fulya bu yüzden bize gelememişti.
Fulya her şeyiyle annesine çekmişti. Şükürler olsun... O adi adamdan bir parça bile almış olsaydı onun adına çok üzülürdüm.
Bora ve Eymen'le birlikte okula gittiğimde bu sefer üçümüz birlikte bekledik onu okul kapısında. Ders zili çaldı, öğretmenler zili çaldı ama gelmedi. Babası kesin ona kahvaltı hazırlamasını falan istemişti, o yüzden geç kalmıştı.
Derse girdik, saatler geçti. Kapı her açıldığında geldiğini düşünüp kapıya bakıyorduk ama hiç biri o değildi.
Okulun son zili çaldığında kararlaştırdığımız gibi üçümüz birden koşarak evlerine gittik. Kapıyı babası açarsa hiç çaktırmadan yanlış eve geldiğimizi söyleyecektik ama evde olduğunu düşünmüyordum. Fulya bir keresinde babasının işe gitmediğinde erken saatlerde içmeye başladığını söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLHAM PERİSİ | KITAP OLUYOR
Chick-LitAçelya, Casper lakabının hakkını verecek kadar silik bir kızdı. Ta ki dünyaca ünlü rock grubu Argo'nun solisti ile yolları kesişinceye dek... Narin yapraklarını önemsemeden fırtınaya âşık olan bir çiçeğin hikâyesi... "Köklerim topraktan vazgeçmiş, y...