Deniz
Annem...
Tek kelime etmeyen ama bakışlarıyla doğrudan beni kesen kadından gözlerimi alamıyordum. O an, birbirimize aslında ne kadar da uzak olduğumuzu fark ettim. Mesafe olarak değil, duygusal olarak.Yağız her ne kadar bana arabadan çıkmamamı tembihlemiş olsa da aradan oldukça uzun süre geçtiği için daha fazla bekleyemedim. Anında dışarı çıktım fakat çıkmamla çaprazımda kalan evin kapısına sırtını dayamış annemin bakışlarıyla karşılaşmam bir olmuştu.
Bakışlarına tezat bir şekilde gözünden bir damla yaş düştü. Canım acıdı. O, benim saatlerce süren gözyaşlarıma hiçbir tepki vermemiş olsa da benim için bir şey değişmemişti. Onun gözünden dökülen bir damla yaş hâlâ acı vericiydi ama seninle aynı hisleri beslemeyen birine karşı bu denli büyük duygulara sahip olmak büyük haksızlıktı.
Bu hissi ilk olarak Yağız'da deneyimlemiştim. Hastanede onun elini tuttuğum an, kalbimde ne büyük oyunlar döndüğünü anlamıştım. Uzun sürmüştü. Onun, benimle aynı duyguları paylaştığını anlamak uzun sürmüştü ama nihayetinde bu hikâye mutlu sonla bitmişti. Beraberiz, beraber bir eve taşınıyoruz ve beraber olacağız. İkimiz.
Bu hissi ikinci kez annemde deneyimledim. Küçükken annemi babamdan daha çok sevdiğimi düşünürdüm.
Babam ve annemin evliliği, bir nevi aşk evliliğiydi. Annem bana hamile kaldığında babaanneme evlenmek istediklerini söylemişler. Babam varlıklı bir aileden geldiği için babaannem onu annem gibi 'basit' bir kadınla evlendirmek istememiş ve ilişkilerine karşı çıkmış. Sonuç olarak da babam ve annem kaçmış.
Ama babam dayanamadı. Önce aşkları bitti, sonra da paraları. Küçüklüğüme dair aklımda kalan en belirgin anılar; evde dönen tartışmalardı. Fakat bana bir kere olsun vurduğunu hatırlamıyorum. Beni her şeyden çok severdi ama korkağın tekiydi.
Sonra intihar etti, kendini öldürdü. Bana ve anneme ne olacağını umursamadan. Bunu ya bizden ölesiye nefret ettiği için ya da canından çok sevdiği için yapmıştı. Maalesef cevabı hiçbir zaman öğrenemedim.
"Deniz!" Gözlerim dolmaya başlarken duyduğum tanıdık sesle dalgın bakışlarını annemin üzerinden çektim.
Gelen kişinin Emre olduğunu anladığımda yüzüme buruk bir tebessüm yerleşti. Arkasından da Mert'in geldiğini gördüğümde ise çoktan ıslanan gözümden bir damla yaş aktı.
Emre nefes nefese yanıma geldiğinde anında beni kendine çekip sımsıkı sarıldı.
"Ulan puşt! İnsan bir haber verir, değil mi?" dedi Emre, koştuğu için göğsü hızla inip kalkıyordu.
"Özür dilerim." dedim kısık bir sesle. Emre kendini geri çektiğinde kafamı Mert'e çevirdim. Tek kelime etmemişti.
"Mert," dedim ama cümleme devam edemeden "Sen," dedi Mert, "ne zamandan beri?" Açık konuşmamıştı ama ne demek istediğini anlamıştım.
"Bilmiyorum, uzun süredir." dedim ben de üstü kapalı bir şekilde. Böyle konuşmamız sinir bozucuydu.
"O erkek." dedi sert bir şekilde, bakışları keskinleşmişti.
"Biliyorum." dedim, sinirlenmiştim ama bunu ses tonuma yansıtmadan, sakin bir şekilde konuştum.
Cevap vermedi, bakışları arkamdaki arabaya kaydığında kaşlarını çattı.
"Bu ne?" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Mert sen aramızdaki en zeki kişisin, sence neye benziyor?" dedim, sinirim bozulduğu için oldukça ciddi bir tonda konuşmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİMİZ (GAY)
Romance[TAMAMLANDI] Belki bu bazılarına göre yanlıştı, sapkınlıktı, hataydı ama benim emin olduğum tek bir şey vardı: Ben düşmanıma ve aynı zamanda bir erkeğe aşık oldum.