Caner
"Abin evleniyormuş..." dedi Suna elini çekirdek paketine daldırırken.
"Bilmiyorum, yani öyle kararlaştırdılar ama abimle yalnız kalıp konuştuğumda evlenmeyeceğini söylemişti bana. Şimdi de evin içinde ruhsuz gibi dolaşıp tek kelime etmiyor, ben de anlamadım bir türlü." Suna elindeki çekirdekleri hızlı hızlı yerken beni dinliyordu. Ben de kendi elimdeki çekirdek çöplerini yanımızdaki poşetin içine atıp derin bir nefes aldım.
"E, Deniz n'olacak?"
"Bilmiyorum Suna, bilmiyorum!" dedim bıkmış bir şekilde.
"Ay tamam be, iki kelime konuşulmuyor seninle." dedi Suna, gözlerimi devirmekle yetindim. "Seninkini görmek için mi buraya geldik?"
"Ne alaka?" dedim hızlıca, "Bir daha yüzüne bakmayacağım o tipsizin."
"Aynen Caner, o tipsiz dediğin adamın yüzünü görmek için her Allah'ın günü kahvehanenin önüne gelen de bendim değil mi?" dediğinde tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki hemen ekledi, "Aaa gerçi doğru, evet bendim çünkü nereye gitsen beni de peşinden sürüklüyorsun!"
"Hiç boşuna sızlanma bana. Sana istersen gelme diyorum ama sen sürekli 'Yok, ben olmasam başına bela alırsın.' deyip duruyorsun." Tam tartışmayı uzatmak için ağzını açmıştı ki "Caner!" dedi kahvehaneden yükselen bir ses. İkimizin de bakışları kahvehaneye döndüğünde Serkan'ın oturduğu masadan bir amca eliyle bana gel işareti yapıyordu.
"Gitme." Suna'nın sesiyle kafamı ona çevirdiğimde, anında delici bakışlarıyla karşılaştım.
Ona bakmaya devam ederken bir yandan tereddütle ayağa kalkmaya başladığımda "Caner ne zaman beni dinlemesen muhakkak bir boklar yiyorsun, bak beni dinle gitme." dedi ama ben çoktan gitmeye karar vermiştim bile.
"Belki önemlidir..." dedim kendime bunu bahane ederek. "İyi git hadi, nasıl olsa ağlayarak bana geleceksin." dedi Suna, ama dediğini umursamayarak beni çağıran amcanın yanına gittim hızlı adımlarla.
"Efendim amca?" dedim nefes nefese. "Sen Yağız'ın kardeşisin değil mi? Geç otur bir türlü dördüncü bulamadık yav." Amca'nın cümlesiyle anında kafamı çevirip Serkan'a bir bakış attığımda sigara dumanını içine çekerken bana kısık gözlerle baktığını gördüm. "Sen onu dert etme, sorduk biz. Onun derdi seninle değil abinleymiş, hadi otur." dedi amca neşeli bir tonda. Kafamı sallayıp boş sandalyeye oturduğum sırada, Serkan ve diğer amca da olduğu yerde doğrulup ortadaki taşları karıştırmaya başladılar.
"Oynamayı biliyor musun Caner?" dedi yanımdaki amca aynı neşeli tonda. Onun benim adımı bilip benim bilmemem tuhaf hissettiriyordu ama şu saniyeden sonra sormam daha da tuhaf olacağı için sorusuna "Biraz, babam arkadaşlarıyla oynarken izlemiştim." diye cevap verdim.
"Kolay zaten yav, önce taşları sırayla ya da farklı renkte ama aynı sayı olacak şekilde diziyorsun. Sonra ortadaki sayıları topluyorsun, sayıların toplamı otuz dört olduğunda da el açıyorsun. El açtıktan sonra elindeki taşları bitirmeye çalışıyorsun, anladın değil mi?" Amcanın neşeli sesiyle anlattığı şeylere kafamı sallasam da hiçbir şey anlamamıştım. Ama anlamadığımı söylersem ve anlatırsa, yine anlamayacağımı bildiğim için bir şey demeden önüme konulan taşları ıstakama dizmeye başladım.
"Eşli mi oynuyoruz?" dedi sağ tarafımdaki amca. Ne eşi? Eş ne alaka şimdi?
"He, öyle yapalım." dedi neşeli konuşan amca.
"O zaman seninle ben, Serkan ile Caner eş." dediğinde gözlerimi büyüterek sağımdaki amcaya döndüm.
"Amca ben Serkan'la eş falan olmam." dedim kararlı bir şekilde. Serkan oturduğu sandalyede daha da yayılıp kollarını kavuşturdu.
"Sana fikrini soran mı oldu velet?" dedi Serkan sert bir şekilde. Oysaki velet dediğin çocuğu öpmeye çalışmıştın.
"Hadi hadi, gevezelik yapmayın. Serkan, sen de çocukla çocuk mu olacaksın? Hadi başlıyoruz." dedi solumdaki amca.
"Keşke çocuk gibi davransa amca, bir bilsen bana neler yapıyor..." dedim kötü bakışlarımı Serkan'a yollarken.
***
Sanırım, bilmeden bir işe kalkışmak pek de iyi bir fikir değildi. El başlayalı birkaç dakika olmuştu. Amcanın anlattıklarından anladığım kadarıyla taşlarımı dizmiştim, gerçi bazen işlek attığım için ceza yiyorduk ve Serkan bana kötü kötü bakıyordu, ama ben işlek ne demek onu bile bilmiyordum...
Neşeli konuşan ve adının Harun olduğunu öğrendiğim amca odaklanmış bir şekilde ıstakasıyla ilgilenirken, Serkan abartılı bir şekilde gerindiğinde kaşlarımı çatarak onu izledim. Bakışlarımı kısa saniyeliğine ıstakama kaydığında ne yaptığını anlamamıştım. Hemen eski pozisyonuna geçerken Harun amca taş attığında telaşla elime baktım. Birden ayağıma bir şey çarptığında irkilip çaktırmadan masanın altına baktım.
Serkan elindeki taşla bacağıma vurup duruyordu. Ne yapıyordu bu salak?
"O kız sevgilin miydi Caner?" Harun Amca'nın sesiyle bakışlarımı önüme çevirdim.
"Hangi kız Harun Amca?" dedim şaşkınlıkla.
"Yav, yok mu demin yanında oturan kız? Hatta bırakmadı yanımıza gelesin." Kendi kurduğu cümlesine gülmeye başlarken İsmail Amca da ona eşlik etti.
"Caner, oyna hadi." dedi Serkan sinirli bir şekilde. Ardından sıkıntılı bir nefes verip oturduğu yerde doğruldu, siyah gözlerindeki öldürücü bakışlarla beni izlerken neyi yanlış yaptığımı bile anlamamıştım, vermeye çalıştığı taşla ne yapmam gerekiyordu ki?
Yine rastgele bir taş attığım sırada İsmail Amca gülerek attığım taşı aldı. Şaşkınlıkla onu izledim, neden benim taşımı almıştı ki şimdi? Gülerek önce masaya üçerli bir şekilde taşları dizdi ardından son kalan taşını ortadaki taşların üstüne koyarak "İşte bu kadar!" diye bağırdı. Harun Amca'yla gülüşmeye başladıklarında ağzım açık onları izliyordum.
"Beynini sikeyim Caner!" dedi Serkan sinirli bir şekilde. Harun ve İsmail Amca gülerek uzaklaştıklarında, üzgün bir şekilde taşları kutusuna yerleştirmeye başladım. Üstelik çayım çoktan soğuduğu için ayrı bir mutsuzdum...
"Fena değildin." Serkan'ın yumuşak çıkan sesiyle şaşkınlıkla ona döndüm. "Ben ilk oynadığımda çayı taşların üstüne dökmüştüm." dediğinde sırıtışımı gizlemek için kafamı eğdim.
"Ben mükemmeldim zaten, senin yüzünden kaybettik." dediğimde muhtemelen ciddi olup olmadığımı anlamak için bir süre gözlerimin içine baktı. Gayet ciddi olduğumu fark edince de kafasını sola savurup taşları toplamama yardım etti.
"Eee cevap vermedin, sevgilin mi o kız?" dedi Serkan taşları sertçe kutuya fırlatırken. Sinirli bir şekilde ona döndüm.
"Cevabını bildiğin sorular sorma Serkan." Bu tavırları beni deli ediyordu.
"Caner, ne kadar yakın davrandığınızın farkında mısın sen?" dediği sırada çoktan taşları bırakmıştık.
"N'oldu kıskandın mı?" dedim alaylı bir şekilde, dudağımın kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Evet." Kurduğu tek kelimelik cümleyle kısa süreli bir şok yaşasam da, hemen kendimi toparladım. Lanet olsun ki kalbim hızlanmaya başlamıştı.
"Umurumda değil." dedim soğuk bir sesle. "Dengesizin tekisin Serkan, artık seninle uğraşmayacağım." Böyle konuşuyorum ama buraya gelmemin sebebi bile Serkan'ın burada olmasıydı.
Son taşları da yavaşça kutuya yerleştirirken, kafamda hissettiğim ağırlıkla irkilerek kafamı kaldırdım. Serkan uzun parmaklarıyla saçımı karıştırıp ardından elini cebine yerleştirirken "Özür dilerim," dedi kısık bir sesle. "her şey için."
Yavaş adımlarla uzaklaşırken, gözden kaybolana dek onu izledim. Az önce ne olmuştu öyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİMİZ (GAY)
Romantizm[TAMAMLANDI] Belki bu bazılarına göre yanlıştı, sapkınlıktı, hataydı ama benim emin olduğum tek bir şey vardı: Ben düşmanıma ve aynı zamanda bir erkeğe aşık oldum.