Depo kapısına yaslı bir şekilde dururken, elimdeki sigarayı dudaklarıma götürüp dumanı derin bir nefes alarak içime çektim.
Deniz'e buraya gelmesi için mesaj atmıştım, net bir şekilde gelmeyeceğini söylemesine rağmen yine de bekliyordum.
Bir süre daha beklemeye devam ettim. Paketimdeki sigaralar da bittiği için iyice sıkılmaya başlamıştım ama ne zaman gitmeyi düşünsem, aklıma gelme ihtimali geldiği için adım bile atamıyordum. Eğer şimdi onu göremezsem, bir daha ne zaman görebilirim hiçbir fikrim yok. Belki de hiç göremem.
En sonunda sıkıntılı bir nefes verip yaslandığım yerden doğruldum, sırtım uyuşmuştu.
Tam sağa dönmüştüm ki karşıdan gelen bedenle gözlerim kocaman açıldı.
Deniz yavaş adımlarla bu tarafa doğru gelirken, hızla yanına ilerledim.
Kafası eğik olduğu için yüzünü göremesem de, doğrudan kollarımı bedenine sardım.
Onu sımsıkı sarmama rağmen ne karşılık veriyor ne de geri çekiliyordu.
Kafamı eğip, burnumu yumuşak saçlarının arasına yerleştirip kokusunu içime çektim, bir yandan da elimle yavaşça sırtını okuyordum. Onu ne kadar özlediğimi şimdi daha iyi anlamıştım, kokusu bile paha biçilemezdi.
Birden, hemen yanımızdan gelen abartılı öksürme sesiyle kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım. Bir tane çocuk kollarını kavuşturmuş bize bakıyordu, yanlış hatırlamıyorsam geçen sefer bizi gören kişi yani Deniz'in arkadaşlarından biriydi.
"Ortalıkta sırnaşırsanız tabii yakalanırsınız, salaklar." dediğinde sinirle kendimi Deniz'den ayırıp, bakışlarımı tamamen konuşan piçe çevirdim.
"Hayırdır aslanım?" diye üstüne yürüdüğüm sırada bir el sıkıca kolumu tuttuğunda adımlarımı durdurup Deniz'e döndüm. Sinirli bir şekilde bana bakarken o kadar tatlı gözüküyordu ki neye sinirlendiğimi bile unutmuştum.
"N'oldu, şimdi mi yiğitlik taslayasın tuttu aslan parçası?" Bütün vücudum sinirle gerinirken göz ucuyla ona bakıp "Ne diyorsun lan sen?" diye tısladım dişlerimin arasından. Alkolün etkisi devam ettiği için söylediği her kelimeden sonra normalde olması gerekenden çok daha fazla sinirleniyordum. Bunu o da fark etmiş olacak ki birkaç adım gerilese de gözü hâlâ üzerimdeydi.
"Bu çocuğun günlerdir ne çektiğini biliyor musun sen?" diye daha sakin bir sesle konuştu.
"Emre..." Gelen güçsüz sesle bakışlarımı yanımdaki bedene çevirdim. Kafasını kaldırdığı için yüzünü daha net görebiliyordum. O kadar kötü gözüküyordu ki anında kalbime bir ağrı girdi. "Hadi eve git sen, annen merak etmesin." dediğinde adının Emre olduğunu hatırladığım herifin bakışları ikimiz arasında gidip geldi.
"Hiç güvenmiyorum bu adama." dediğinde bu boş muhabbetten o kadar sıkılmış ve sinirlenmiştim ki ona doğru iki adım atmıştım ki anında "Ama gideyim en iyisi... Annem de zavallım kalp rahatsızlığı var zaten." diyerek cümlesini bitirdi ve arkasını dönüp hızla geldikleri yöne doğru koşmaya başladı.
Bakışlarımı Deniz'e çevirdiğimde öyle mutsuz ve baygın bakışlarla bana bakıyordu ki elim istemsizce yanağına gitti, ben yanağını yavaşça okşarken o da gözlerini kapattı. Ruhsuz gibi gözükmesine rağmen ne kadar üzgün olduğunu anlayabiliyordum.
"O çocukla aranızda sorun kalmadı mı?" dedim sessizliği bozarak.
"Konuştuk biraz, yanımda olacağını ve beni her zaman destekleyeceğini söyledi." dedi güçsüz çıkan sesiyle, ardından yavaşça gözlerini açtı. Sesine o kadar hasret kalmıştım ki sabaha kadar konuşsa bile dinleyebilirim. "Ayrıca seninle birlikte olmamalıymışım, sen kötüymüşsün, şerefsizmişsin ayrıca sadakatsiz, yalancı bir adiymişsin." dediği sırada sesi sinirli çıkmıştı. "Pek de haksız sayılmaz, değil mi?" dediği sırada gülümseyerek dudağına uzanmıştım ki anında kendini geri çekti ve gözlerini büyüterek bana baktı.
"Harbiden kaşınıyorsun Yağız. Biri görecek şimdi." dediğinde doğrulup elimi cebime yerleştirdim. "Ayrıca dokunma bana, karın falan kızar..."
"Karım yok." dedim net bir şekilde.
"Ama olacak." dedi o da aynı netlikle.
"Bunu konuşmak istemiyorum." dediğimde kaşlarını çattı.
"Tam olarak ne konuşmak istiyorsun Yağız? Oturup birbirimize ne kadar aşık olduğumuzu anlatıp, evlilik hayalleri mi kuralım? Gerçi kuramayız ki." dedi hızlıca. "Benimle ne evlenebilirsin ne de çocuk yapabilirsin. Belki de baban en doğrusunu yapıyordur." Sinirle elimi yakasına atıp kendime doğru çektim.
"Ne evlilik ne de çocuk benim sikimde bile değil ama anlaşılan sen bu konu için oldukça endişelenmişsin." Düşünmeden kurduğum cümleyle yüzü düştü. Ardından birkaç saniye afalladı, uzanıp kafasını boynuma götürdü. Derin bir nefes aldığında bu hareketi kalbimi hızlandırsa da tepki vermedim.
"Sen sarhoş musun?" dedikten sonra bir süre yüzüme bakıp cevap beklese de bir şey söylemedim. Tekrardan derin bir nefes alıp geri çekildiğinde, ben de elimi yakasından çektim.
"Ben gidiyorum..." deyip arkasını döndüğünde hızla kolundan tuttum.
"Hayır." dedim telaşla, tekrardan bana döndü.
"Buraya bunları konuşmak için gelmedim, Yağız." dedi üzgün bir sesle. Gözünden bir damla yaş düştüğünde ben şokla ona bakmaya devam ediyordum.
"Önemli şeyler oldu Yağız. Seninle konuşmak istiyorum, birbirimize yardım edelim istiyorum çünkü ne sana ne de bana birbirimiz dışında kimse yardım edemez şu an ama tartışmak dışında bir şey yapmıyoruz. Dayanamıyorum artık, ölmek istiyorum." dediğinde sadece bir cümle olduğunu bilsem de kalbim telaşla hızlandı ve anında onu kendime çekip kollarımı beline sımsıkı sardım.
"Deme öyle, ölürüm ben sana..." dedim fısıltıyla kollarım arasında vücudu titremeye başladığında ağlamasının şiddetlendiğini anlamıştım.
"Sen de mi babam gibi yapacaksın?" dedi Deniz, sesi bir çocuğunki gibi çıkıyordu. "O da beni sevdiğini söylüyordu, sözde onun en değerlisiydim. Ama o da bıraktı beni, onu asla affetmeyeceğim." dedi ardından duraksayıp bir süre daha ağladı. Onun ağlaması benim kalbimi parçalarken, söylenebilecek bir şey bulamadığım için tek yapabildiğim saçlarını yavaşça okşamaktı.
"İkiniz de yalancısınız, n-nefret ediyorum sizden." Konuşurken sesi titremişti. "Beni birazcık sevseydiniz, bırakmazdınız. Bir şeyler zor gelmeye başladığında hemen kaçıyorsunuz, korkaklar! Gerçekten ölmek bunları çözüyor mu? Mutlu olmamın tek yolu ölmek mi yani?" dedi hıçkırarak ağlarken, susması için kollarım arasındaki bedeni daha sıkı sardım. Onun böyle konuşmasına dayanamıyordum.
"Saçmalamayı kes artık Deniz!" dedim, aniden çıkan sert sesimle irkildi. "Ölmenin bir boku düzelttiği yok, ya da mutlu olmanı sağlayacak bir etkeni. Ölünce mutsuzluğun sona erecek ama hayır, mutlu olmayacaksın. Sen kendin bunun korkaklık olduğunu söylemedin mi?" dedim şimdi sesim biraz daha yumuşak çıkıyordu. Deniz'i kollarından tutup geri çektiğimde ıslak ve kızarmış yüzüne acı içinde baktım. "Mutlu olacağına söz verdim Deniz, ama sen de çabalamak zorundasın. Tamam mı?"
"Çok çabaladım zaten..." diye mızmızlandığında buruk bir şekilde gülümsedim.
"Evet bebeğim ama biraz daha dişini sıkman gerek. Yemin ederim halledeceğim her şeyi." dedim saçlarını bir elimle saçını okşarken. "Ben artık korkaklık yapmayacağım Deniz. Yanımda olmadığın süre boyunca, seni kaybetmekten ne kadar korktuğumu fark ettim. Meğer tek sen kalmışsın hayatımda Deniz." dedim gözlerim dolmaya başlarken.
"Şimdi gel," dedim kendimi toparlayarak, elini sıkıca tutarken gülümsüyordum. "gidip konuşalım şu bahsettiğin önemli meseleleri."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİMİZ (GAY)
Romance[TAMAMLANDI] Belki bu bazılarına göre yanlıştı, sapkınlıktı, hataydı ama benim emin olduğum tek bir şey vardı: Ben düşmanıma ve aynı zamanda bir erkeğe aşık oldum.