"Deniz moralimi bozuyorsun, git başka yerde depresyona gir." dedi Emre sol tarafımdaki koltuktan bana seslenerek. Serkan'la beraber PlayStation'dan bir oyun açmış oynuyorlardı ama o kadar halim yoktu ki hangi oyunu oynadıklarını görmek için kafamı çevirme zahmetine bile girmemiştim.
Yine toplanma günlerimizden biriydi ve normalde her zaman oturduğum ortadaki koltuğu onlara vermiş, Mert'in oturduğu koltuğa geçmiştim. Mert de onlara göre zombi gibi gözüktüğüm için yanımdan kalkıp karşıdaki koltuğa geçmişti, daha doğrusu kaçmıştı.
Tam Emre'ye cevap vermek için ağzımı açtığımda ne dediğini unutup geri kapattım, kafamdaki düşünceler yine bütün konsantremi mahvetmişti. Zaten önemli bir şey söylediyse tekrar ederdi.
Yağız'la öpüştüğümüz günden beri ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama o günden beri uyuyamıyorum. Ne zaman gözümü kapatıp uykuya dalmaya çalışsam aklıma o görüntü geliyordu ve hızla yataktan kalkıyordum, sadece öğlenleri birkaç saat uyuyabiliyordum ve bu vücudumu daha da berbat bir hale getiriyor.
Vicdan azabından dolayı annemin yaptığı yemekleri de yiyemediğim için onu da öğlen halledip buzdolabından bir şeyler atıştırıyordum. Onun dışında gün içinde zihnim tamamen boş oluyordu. Sanırım beynim o anı hafızamdan silmek için elinden geleni yapıyor ama pek işe yaradığı söylenemez.
Etrafıma sardığım battaniyeyi iki ucundan tutup daha da kendime çektim ve iyice içine girdim, bazen kısa boylu olmanın da faydaları olabiliyordu.
"İşte adamı böyle sikerler." dedi Serkan.
"Serkan sen hile yapmıyorsan en adi şerefsizim." dedi Emre homurdanarak.
"Zaten öylesin neyin iddiası bu?" dedi tekrardan Serkan coşkulu bir şekilde.
Günlerdir uyumamanın verdiği yorgunlukla yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Tam biraz sakinleşmiş düşüncelerimden dolayı birkaç saatliğine rahat bir uyku çekebileceğim düşüncesiyle mutlu olurken bir anda televizyondan gelen ses kesildi, Serkan ve Emre bağıra çağıra bir şeyler söylüyordu ama ben dediklerine dikkat etmediğim için sadece gözlerimi aynı yavaşlıkla açıp yere doğru bakmaya başladım.
"Siz salak mısınız abi? Ulan çocuk gözümüzün önünde çocuk bitkisel hayata girdi ama bir bok yaptığınız yok." dediğini duydum Mert'in. Birkaç saniye ses gelmedi, sonra iki yanımda hareketlilik hissettiğim de zorlukla kafamı kaldırıp uykusuzluktan yarım kapalı gözlerimle iki yanıma baktım, Mert solumda, Emre sağımda, Serkan ise karşı koltuğa geçmişti.
"Deniz." dedi Mert elini omzuma koyarken.
"Hı?" diyebildim sadece.
"N'oldu?" diye sordu sakince. "En son Emre bu şekilde davranmıştı ve onun sebebi belliydi, sınavı kazanamamıştı geri zekalı." diye devam etti sanırım keyfimi yerine getirmek için, ama verdiği örnek daha da moralimi bozmuştu.
Emre sınavı kazanamadığında ailesi ona destek olmuştu bu konuda ama annem eğer böyle bir şey yaptığımı ya da böyle biri olduğumu öğrenirse ne tepki vereceğini tahmin bile edemiyordum. Bir kızı bir erkeğin yanında görünce bile aşağılayan kadın benim bir erkeği öptüğümü öğrendiğinde nasıl bir tepki verirdi? Zaten bu düşünceler beni yiyip bitirirken annemden de bir darbe yersem asla toparlanamayacağımı biliyorum. Aynı şey arkadaşlarım için de geçerli bu konuyu hiç konuşmamıştık bile, annemin nasıl bir tepki vereceğini biliyordum ama bilinmemezlik şu anlık daha beterdi benim için.
Daha ben, kendimin nasıl biri olduğunu keşfedememişken onların bana yapacağı baskı yüzünden belki de asla öğrenemeyecek ve onların yarattığı bir kişilikte hayatıma devam ederim. Belki de benliğim zaten oluşmuştur ve onlar bunu yok eder.
Hayatım boyunca asla kız arkadaşım olmamıştı ama bunun sebebi birini bulamadığım için değildi. Aksine lisede beni gerçekten seven bir kız vardı, arkadaşlarım ne kadar ısrar etse de ona asla o gözle bakamamıştım, hiçbir kız bana çekici veya güzel gelmemişti, hiçbir kızdan hoşlanmamıştım bile ve dolayısıyla da o kızı reddetmiştim, ayrıca o dönem annemin bakış açısı da beni oldukça korkutuyordu. Bir kızla çıktığımı öğrenirse bana sinirleneceğini biliyordum ama Yağız'ı öptüğümde veya Yağız'la ilgili karmaşık düşünceler içine girdiğimde bile o kızda olduğu gibi kendimi durduramadım, çok çabaladım ama olmadı işte, yapamadım.
Her nasıl olduysa onu özlemeye bile başlamıştım ve o öpüşme bana biraz bile iğrenç gelmemişti. Onun bana, benim ona yaptığım her dokunuş içimi ısıtmıştı. İlk başlarda, düşman değilken bazen ara sıra yaptığımız konuşmalar bile farklı hissetmeme sebep oluyordu. O zamanlar bunun nedenini anlayamıyordum ama şimdi bazı şeylerin farkındayım, bazı şeyleri keşfettim.
Beni şu an en çok korkutan ne annemin ne de arkadaşlarımın beni öğrenecek olmasaydı, benim korktuğum tam bu durumu kabullenmeye başlamışken beni ilk bırakacak kişinin Yağız olması ihtimaliydi çünkü şu an bu durumu bilen ayrıca beni anlayabilecek kişi oydu ama bu ihtimalin gerçekleşme yüzdesi oldukça fazlaydı, o günden sonra onu bir kere bile görmemiştim.
Neler hissettiğini, ne tepki verdiğini, ne yaptığını çok merak ediyorum ama onun yanına gidecek cesaretim yok, belki onun için öylesine bir şeydir ve şu an benim olduğum bir halde değildir bu yüzden de çoktan unutmuştur. Her ne kadar bu düşünce beni paramparça etse de, bana o şekilde bakan, günlerdir beni uyutmayan gözlere bunu yakıştıramasam da bu da bir ihtimaldi ve eğer durum böyleyse bu saatten sonra zaten ne o bana bir adım atar ne de ben ona giderim.
"Deniz, ağlıyor musun?" Gelen sesle irkilip sağıma döndüğümde Emre kafasını eğmiş suratımı inceliyordu. "Sen hiç iyi değilsin..." diye devam etti. Bir şey demeden sadece ona baktım. Boğazım kuruduğu için yutkundum, gözlerim yanıyor, başım ise zonkluyordu. Şu an muhtemelen uyumak bile bana işkence çekmeme sebep olurdu.
Tamamen gerçekliğe döndüğümde gözlerimde bekleyen bir damla yaş aşağı doğru düştü, sanırım düşüncelerim o kadar acıtıyordu ki artık bunu fiziksel olarak dışa vuruyordu.
"Deniz, soruma cevap verecek misin?" diyen hafif sinirli gelen sese doğru döndüm. Mert bana kaşları çatık bir şekilde bakıyordu.
"Ne sorusu?" dedim kısan çıkan sesimle. Bir anda gelen sesle irkilip önüme döndüğümde Serkan'ın ayağı kalkmış olduğunu gördüm.
"Pekâlâ, bu kadar yeter, hastaneye gidiyoruz." dedi kapıya doğru ilerlerken ama tam o sırada kapı çalınca birkaç saniye duraksadı, "Kimse gelmez bu saatte." dedi mırıldanarak. Ardından tekrar kapıya yöneldi.
Kimin geldiğini görebilmek için hafifçe kafamı arkaya doğru uzattım. Kapıyı açtığında gördüğüm bedenle bütün vücuduma büyük bir endişe dalgası yayıldı ve korkuyla irkildim.
Gelen kişi Caner'di.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİMİZ (GAY)
Romance[TAMAMLANDI] Belki bu bazılarına göre yanlıştı, sapkınlıktı, hataydı ama benim emin olduğum tek bir şey vardı: Ben düşmanıma ve aynı zamanda bir erkeğe aşık oldum.