Yağız'ı beklerken hiç olmadığım kadar gergin hissediyordum kendimi. Ondan nefret edeceğimi vurgulayarak canımın acıtmasına sebep olmuştu. Bunca zaman yaşadıklarımıza rağmen yine de ona karşı içimde bir kin duygusu kalmamıştı, ki Barın'la anlaşma yaptığımız zamanla kıyaslarsak bu benim için oldukça şaşırtıcıydı.
Sadece ufak dertlerimin olduğu hayatım bir anda tepetaklak olunca, insan bir süre içinde yaşadığı duygu değişimlerini takip etmekte oldukça zorlanıyordu. Öyle ki bu adama ne zaman aşık olduğumu bile anlayamamıştım. Belki de bu duygu değişimlerini takip edemememin sebeplerinden biri, bu duyguları uzun zaman boyunca bastırmış olmamdı.
Yağız kapıdan içeri girdiğinde yatağa bakarak hayatımı sorgulama seansıma son verdim. Bakışlarımı eline çevirdiğimde telefonunu sıkı sıkı tuttuğunu gördüm.
"Önce bana bir söz vereceksin." diye kesin bir şekilde konuştuğunda ona döndüm.
"İyileşene kadar burada kalacaksın, tamam mı?" İlaçlar yavaş yavaş etkisini göstermeye başladığı için halsizliğim bir nebze de olsa gitmişti.
"Her türlü gideceğim Yağız, annem merak eder." dediğimde derin bir nefes alıp, yanıma yaklaştı ve yatağa oturdu.
Elindeki telefonu bana uzattığında düşüncelerim yine beynimi istila etmeye başladı. Telefonunda ondan nefret edebileceğim ne olabilir di ki? Ya da belki de basit ve önemsiz bir şeydir ama o, ona olan sevgimin farkında olmadığı için ondan kolayca nefret edebileceğimi düşünüyordur. Sakladığı sırrın önemli mi olması daha kötüydü yoksa önemsiz olması mı karar veremedim.
Sonunda telefonu aldığımda galerinin albüm kısmının açık olduğunu gördüm.
'Kartal' adlı albümü görünce şaşkınlık ağzım hafifçe aralandı. Albüme girdiğimde fotoğraflarımı gördüğümde kalbim hızlanmaya başladı.
Bazıları ben farkında olmadan çekilmişti, bazıları ise zaten sosyal medyada paylaştığım fotoğraflardı. Çoğu fotoğrafın ne zaman ve nerede çekildiğini bilmiyordum ama birçoğu ben üniversitedeyken çekilmişti. O zamanlar annem bütün parasını okulum için harcıyordu dolayısıyla harçlıklarımı bile elimden geldiğince harcamayıp biriktiriyordum, gerçi çoğu zaman annemin ısrarlarından dolayı o biriktirdiğim parayı da test kitapları veya hocaların yapmamızı istediği projeler için harcıyordum. Çektiğimiz sefalet yüzünden de berbere bile gitmiyordum. Sarı tonuna yakın -hatta saçımın aralarındaki bazı tutamlar tamamen sarı renginde- kahverengi saçlarımı ters çevirdiğim şapkamla kapatmaya çalışıyordum.
O zamanlar arkadaşlarım, şapkamı çıkardığımda kıza benzediğimi söyledikleri için oldukça uzun bir süre o lanet şapkayı takmıştım. Oysaki kıza benzediğim yoktu, sadece saçım orta boylarda olduğu için küçük beyinleriyle mantıksız varsayımlarda bulunuyorlardı. Onlar küpe takan, saçını boyatan veya makyaj yapan bir erkek gördüklerinde de kıza benzetebilecek kapasitede ucuz insanlardı.
Günümün çoğu saatini orada geçirdiğim için onlarla aramı iyi tutmaya ve olabildiğince az tartışmaya çalışıyordum. Gerçi şu an olsa yüzüme karşı beni aşağılayan insanlarla takılmaktansa yalnız kalmayı tercih ederdim, ama o zamanlar ki Deniz'e göre yalnız kalmak bir insanın başıma gelebilecek en kötü şeydi.
Gerçi bu düşünce şeklimin tamamen değiştiği söylenemezdi. Nitekim şu anda bu halde olmamın, günlerdir depresyonda olmamın, akıttığım gözyaşlarının sebebi de bir nevi yalnızlıktan korkmam.
O zamanlar yaptığım en mantıklı kararlardan biri, üniversitedeki sözde arkadaşlarımla iletişimimi kesmekti ama şimdi, işin içinde sadece yalnızlık yoktu. Daha büyük ve önemli sorunlar vardı. Bu sorunlara öldürülmem, annemin beni evlatlıktan reddetmesi ve Yağız'ı kaybetmek de dahil.
Fotoğrafları teker teker kaydırırken dikkatimi çeken şey Murat Amca'nın ölümünden sonra hiç fotoğrafımın olmamasıydı. Sanırım Yağız kendi koyduğu kurallara sadık kalmıştı.
"Eee?" dedim sorgulayan bakışlarımı Yağız'a yönlendirerek. "Senden nefret etmem gereken kısım tam olarak neresi?" dedim sinirle. Kabul ediyorum, bu durum beni şoka uğratmıştı ama ondan nefret etmemi gerektirecek bir durum yoktu. Yağız'la görüşmediğimiz o kısacık vakitte bile yanımda onun fotoğrafının olmasını isterdim. Gerçi habersiz çekmesi oldukça rahatsız ediciydi ama nefret edilecek bir yönü de yoktu.
"Babam ve annemin neden evde olmadığını sormadın." dediğinde konuyla alakasını anlamamıştım, ama "Çünkü sormamı istemiyor gibiydin." diye cevap verdim.
"Babam fotoğrafları gördü Deniz." Yağız'ın sesi sonlara doğru boğuklaşırken kurumuş dudağını yalayıp kafasını yukarı kaldırdı. Duyduğum şeyi idrak ettiğimde kalbim korkuyla hızlanmaya başlamıştı ve bu hissettiğim korku bütün vücudumu titretmişti.
"Ne demek gördü?" dedim, benden kaçırmaya çalıştığı gözlerinin içine inatla bakarken. "Nasıl gördü Yağız? Salak mısın sen niye dikkat etmiyorsun? Ne olacak şimdi? Sizi bırakıp gitti mi? Ya anneme söylerse? Bir daha görüşemeyiz bile Yağız, bunların farkında mısın sen?" dehşetle sıralayarak kurduğum cümlelerle birlikte gözüm yaşarmıştı.
"Ben..." diye başladığı cümlesine devam etmesini beklerken, gözlerine ağzından hayırlı bir söz çıkması için adeta yalvarır gibi bakıyordum. "Kısa süreliğine dışarı çıktığımda telefonu evde bırakmıştım. Babam çok sert bir insan Deniz, telefon şifrelerimizi biliyor. Son günlerde farklı davrandığımı fark edince alıp kurcalamış işte."
"Ne tepki verdi?" dedim tereddütle.
"Çıldırdı." dediğinde sesinde öfkeli bir tını vardı. "Ben dışarıda olduğum için annem ve Caner ile tartışmış." dedikten sonra kesik kesik gülmeye başladığında kaşlarımı çatarak onu izledim.
"Ne tartışması..." dedi kendi kurduğu cümleye kendisi tepki verirken. "Ağızlarına sıçmış, amına koyduğumun alkoliği." dediğinde bakışlarını bana değil duvara çevirmişti, düşüncelere daldığı belliydi. Elim istemsizce dizindeki elini kavradığında bana döndü.
"Caner beni savununca vurmuş ona, annem ağlamaya başladığında ona da vurmuş. Geldiğimde cinnet geçirir gibi bir hali vardı ama onları o halde görünce... Ben daha beter oldum." dediğinde acı içinde dediklerini dinliyordum. Demek bu yüzden onu ilk gördüğümde perişan bir haldeydi.
"Kavga ettik, o anları tam hatırlamıyorum." dediğin elimi yavaş yavaş okşamaya başladı. "Hastaneye gittiğinde, doktor birkaç kemiğinin kırıldığını söylemiş."
"Sen nereden biliyorsun bunu?" dedim şaşkınlıkla.
"Annem arayıp söyledi." dediği sırada birden belimden kavrayıp ben oturur pozisyondayken kendine sürükleyip sımsıkı sarıldı. Burnunu boynumda hissedince huylansam da bir tepki vermedim. Kokumu içine çekerken bir yandan da boynuma ufak ufak öpücükler konduruyordu ama ben bu anın güzelliğini yaşayamayacak kadar stresliydim.
"Çok ses çıkardığımız için mahalledikiler bir sorun olduğunu anladı." dedi kafasını boynuma gömdüğü için sesi boğuk çıkıyordu. "Caner sorulardan kaçabilmek için bir arkadaşıyla mahalleden uzağa gitti. Ben de senin yanına geldim, o an aramızın ne durumda olduğu umurumda bile değildi." dediğinde kafasını boynumdan çekip yüzüme baktı. Ardından gülümseyip elini saçıma sürükledi ve burnumun ucunu hızlıca öptü. "Seni görmesem... dayanamazdım." dediğinde hiçbir şey düşünmeden sadece söylediği şeyleri idrak etmeye çalışarak onu dinliyordum. Birden yüzü düşünce afalladım.
"Annem aradığında sadece babamın hastanede olduğunu söylemedi Deniz..." dediğinde devamını dinlemek istemesem de Yağız'ın yüzüne bakmaya devam ettim. Yüzü oldukça yakınımdaydı ve bakışları o kadar derindi ki, şu durumda bile nefesim hızlanmıştı. Bakışlarım yüzünü turlarken, oluşan gerginliği iliklerime kadar hissediyordum.
"Hâlâ iş bulamadığım için babamın dönmesine gerek Deniz. Caner'in okulu var." dediğinde birazdan söyleyeceği şeye açıklama yaptığını anlamıştım. "Annem, babamın bir şartla döneceğini söyledi." dediğinde bakışlarında, hissettiği korkuyu gördüm. Vereceğim tepkiden korkuyor gibiydi.
"Evlenmemi istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİMİZ (GAY)
Romance[TAMAMLANDI] Belki bu bazılarına göre yanlıştı, sapkınlıktı, hataydı ama benim emin olduğum tek bir şey vardı: Ben düşmanıma ve aynı zamanda bir erkeğe aşık oldum.