NICO

827 49 13
                                    

" Nico! Uyan!"

Gözlerimi aniden açtım ve soğuk terler dökerek kısa bir çığlık attım. Neler olmuştu? Tek hatırladığım, klübeme giderken Alexandra ile konuşmam ve... Gerisi boş.

Hafif nemli çimenkerin arasında yatıyordum. Başım balon gibiydi. Elimi alnıma götürdüm ve öksürdüm. " Ne oldu?" Aşexandra elini alnıma götürdü. " Tanrılarım, Nico! Ateşten yanıyorsun!" Kafasını arkaya çevirdi ve bağırdı. " Yardım edin!"

Başım ağrımaya ve midem bulanmaya başlayınca hafifçe inledim ve yerde doğrulmaya çalıştım. " Kıpırdama! Geliyorlar." Kendimi Alexandra'nın kollarına bıraktım ve öğürmeye başladım. Ağzımda ekşi bir tat vardı ve midem büzülmüş gibi hissediyordum. Arkadan Apollon klübesinden birkaç kişiyi görünce rahatladım.

Will Solace da en az benim kadar ter döküyordu. " Tanrılarım, neler oluyor?" Ben de kendime aynı soruyu soruyordum. Lanet yaklaşmıştı. Ölmeliydim.

Will arkasındakişere bağırdı. " Hemen revire!" Kollarımı ve bacaklarımı hareket ettiremiyordum. Sanki şok tabancasıyla vurulmuş gibiydim. Kendimi sersem hissediyordum, vücudumdaki her bir kas beynime karşı geliyordu. İstemsiz olarak havaya bir tekme attım. Sonra da gözlerim yine kapandı...

***

Revir yatağı ve Alexandra'nın tanrılara şükreden sesi artık tanıdık geliyordu. Alexandra derin bir oh çekti ve elimi sıktı.

" Ölüyordum! Başucundaki şeyi iç, konuşma, hareket etme, istersen uyu." Kafamı hafifçe salladım ve yanımdaki bardağa uzanmaya çalıştım. Alexandra bardağa rahatça erişti ve bana verdi. Bir pipet koymayı da ihmal etmedi.

Ona hafifçe teşekkür ettim ve bardağımdan büyük bir yudum aldım. Bu tadı hatırlıyprdum. Bu parlayan gümüş şeklindeki sıvı... Reyna'nın bana yazın içirdiği sıvı. Neydi o? Tekboynuzlu at sıvısı mı? Yoksa pegasus mu? Harry Potter ile karıştırmaya başlamıştım. Öhöğm yazarınız da aynı durumda

Daha ilk yudumdan kendimi çok daha ferah hissediyordum. Kaslarım biraz olsun gevşemişti ve istemsiz olarak hareket etmiyorlardı.

Alexandra kahverengi saçlarını kulağının arasına sıkıştırdı ve hafifçe gülümsedi. " İyileşeceksin. O lanet umurumda bile değil. Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum ama umurumda bile değil. "

Elimi zorla havaya kaldırdım ve saçlarını okşamaya başladım. Dudaklarımdan iki tanıdık ve tarihi söz döküldü: " Seni seviyorum. "

O lanet umurumda bile değildi. Onun için yaşayacaktım. Kader Tanrıçaları'nın bana fısıldadıkları da umurumda değildi. Tek istediğim, bir melez gibi değil, normal insanlar gibi sevdiğimle beraber yaşamaktı.

Küçük bir ev alırdık, çocuklarımız olurdu. Belki Bayan O'Leary bile katılırdı. Tek istediğim, şu onbeş lanet seneden sonra tek istediğim, huzurdu.

Huzur.

Sonunda sevgiyi bulabilmişken, bu hayata son veremezdim. Alexandra'yı tek başına bırakamazdım. Yapamazdım işte. Gerekirse, babama bin kez yalvarırdım, ki yalvarmak, yapacağım son şeyler listesindeydi. Yalvarmak, benim için güçsüzlük belirtisiydi. Güçsüzlük de ölüm demekti.

Gözkapaklarım ağırlaştı ve uykunun kurbanı oldum. Ölümün kardeşi uyku.

NICO DI ANGELO FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin