Alexandra karşıdan bana hafifçe selam verdi. Ona doğru hızla yürümeye başladım. Alexandra bir an durdu. " Nico?" Ona doğru yürümeye tam gaz devam ettim. En sonnda onu hızlıca kendime çektim ve öptüm yine. Sonra da geri çekilip sarıldım. " Seni ne olursa olsun seveceğim." Diye fısıldadım kulağına. Alexandra kafasını göğsüme bastırdı. " Biliyorum, ben de." Kafasını geri çekti. " Ama ne oldu?" Diye sorunca öylece kaldım. " Bir sebebi yok." Dedim. Yalan.
Burnumu çektim. Gözlerim sulanmaya başladı. Alexandra endişe ile beni süzdü. " Nico, ağlıyor musun?" Başımı iki uana salladım. " Hayır. " Bu daha da büyük bir yalandı.
Alexandra'yı kaybetmek istemiyordum. Ondan ayrılmak istemiyordum.
" Sadece seni kaybetmek istemiyorum. Lanetim..." Sonrasında sesim çatladı. Alexandra'nın gözleri dolunca ona daha da sıkı sarıldım.
Alexandra geri çekildi. " Bunları düşünme. Geçireceğimiz güzel şeyleri düşün." Dedi ve beni yine uzunca öptü. Gözlerimden bir yaşın akmasını engelleyemedim. Alexandra göz yaşımı sildi ve bana gülümseyip rlimi tuttu.
***
Akşam Lou Ellen'ın cırtlak sesiyle terimden hopladım.
" Nico! Çabuk gel çok acil!"
Anında yatağımdan fırladım ve onu takip ettim. Büyük Ev'e gidiyorduk. İçimdeki panik duygusu ile içeriye daldık.
" Sürpriz!"
Kaşlarımı çattım.
" İyi ki doğdun, Nico! İyi ki doğdun Nico! Organik nar suyu! Çişini yap da uyu!"
Güldüm. Organik bar suyu mu?
Daha da önemlisi, doğum günüm mü? Bugün ayın kaçıydı? Aaa, 28 Ocak...
Bütün kamp benim için eve doluşmuştu. Hepsi de gülümsüyordu, beni önemsiyorlardı.
Alexandra boynuma atlayınca daha da iyi hissettim. Onun tuzlu su kokan saçlarını içime çektim.
" Seni öldüreceğim." Dedim gülerek. Alexandra da güldü.
Daha önce kimse doğum günümü kutlamamıştı. Asla kendime ait bir pastaya üflememiştim. Asla doğum günü hediyesi almamıştım.
Pasta...
Connor ve Travis pasta tepsisiyle yanıma geldiler.
" Şaka mı?"
Pasta siyah bir tabut şeklindeydi. - Lanetimi çok güzel unutturdu - Üzerinde onbeş tane nar taneciği vardı ve nar taneciklerinin yanında da benim ve Alexandra'nın hamurdan modelimiz vardı.
" Cidden mi?" Dedim. Alexandra ve benim hamur-adamlarımız öpüşüyorlardı. Alexandra da kaşlarını çattı. " Connor! Travis!"
İkisi de katıla katıla gülmeye başladılar. Hamur-adamlar iğrençti.
" Bi kere Alexandra'nın burnu öyle değil." Diye karşı çıktım. Travis sol elini havaya kaldırdı. " Sakin ol, çakma Picasso. Biz kiralık sanatçı değiliz." Diyince kafasına bir güzel geçirdim. Connor gülmeye başlayınca Leo da ona katıldı. Ne yazık ki şey...
" Aa, Leo, burnun yanıyor." Dedim. Leo alevleri söndürmeye başladı. " Hayır, benim daha iyi bir fikrim var." Dedim ve Leo'nun kafasını kavradım. Burnu hâlâ alev alıyordu bu yüzden burnunu bir çakmak gibi kullandım ve kurukafa şeklindeki mumları yaktım. Herkes gülmeye başladı.
" Sakın hapşırma." Dedim. Leo sırıttı. " Söz veremem."
***
Pasta fena değildi, biraz şekerliydi. Tabağımı bir kenara koydum ve Alexandra'ya dışarıya çıkmayı teklif ettim. Kabul etti.
Üşümüş gözüküyordu, ben de o salak filmlerdeki gibi ceketimi ona verdim. Güldü. " Çok centilmenceydi." Ve, şey... Tabii ki de öpüştük. Uzun bir konuşma başlatacaktım ama Kheiron balkona daldı. " Hediyeleri açıyoruz."
Hediyeleri açardım ama vaktim yoktu. Çok uykum vardı. Bu yüzden sadece Alexandra'nınkisini açabildim. İki tane yüzük. Kaşlarımı kaldırdım. " Hadi ya?" Yüzüklerden bir tanesini ona, bir tanesini de kendiminkisine taktım. Alexandra gülümsedi. " Mutlu yıllar kuru kafa."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NICO DI ANGELO FANFICTION
FanfictionAlexandra Svetlana Petrov ve Nico di Angelo... Biri içine kapanık ce aşık olmaktan korkuyor, diğeri ise aşkının karşılıksız olduğunu düşünüyor. Bu iki aşık zorlukları aşıp beraber olmayı başabilecek mi? Nico'nun laneti üzerinde iken bu hiç de kolay...