NICO

1.8K 103 37
                                    

Yemek salonuna doğru yürüyordum. Bir yandan da Bianca'nın acaba hangi bedende doğduğunu merak ediyordum. Beni nasıl da bırakmıştı... Suçu Percy'nin üzerine atmıştım. Nedenini ben bile bilmiyordum.

Yani, sonuçta o... Percy Jackson' dı. Sıradan bir melez olmadığı zaten belliydi.

HOOP! Yerde buldum kendimi birden. Birisiyle çarpışmıştım. Başımı ovdum ve kime çarptığıma baktım. Bu o kızdı-Melez Tepesi'nde baygınken bulduğum kız.

Ayağa kalktım ve " Biraz dikkat etsene!" Dedim. Kız bana ters ters baktı. Elimi ona uzattım ve kalkmasına yardım ettim. Kız bilmiş bilmiş gülümseyip:" Saol! Çok centilmenceydi!" Dedi ve gözlerini devirdi. Kızda Rus aksanı olduğunu fark ettim.

Elini bana uzattı ve " Alexandra Petrov." Dedi. Ben de elimi uzatıp:" Nico di Angelo." Dedim. Tokalaştıktan sonra beni gözlerini kısıp iyice süzdü. " Sen beni getiren çocuk musun?" Diye sordu. Yemek borusu çaldı. Başımı evet manasında salladım ve beraber yemek salonuna doğru yol aldık.

***

Yemekten sonra bayrak yakalamaca vardı. Takımlar belirlenmişti. Mavi takım: Ares, Hekate, Demeter ve Hades. Kırmızı takım: Hermes, Hephaistos, Apollon ve Poseidon. Rakibimiz zorlu gözüküyordu.

Planımız çok akıllıca idi. Bayrağı yere gömecektik ve üstünü - Demeter kulübesi sağolsun - çiçekler ve çalılarla kaplayacaktık.

***

Boru çaldı ve yarış başladı. Hazel bana metalleri bulmayı öğrettiği için artık bir metal dedektöründen farksızdım.

Bayrağın metal kısmından yola çıkarak yeri tespit ettim. Zeus Yumruğu. Çok kolay.

Hemen oraya koştum ve bayrağı kaptım. Bizim yere doğru koştum. Tam bayrağı koyacakken kendimi yerde buldum. Ayağa kalkmaya çalıştım ancak bir kılıç beni engelliyordu.

Kafamı yukarı kaldırınca gördüğüm manzara karşısında kalakaldım. Beni Alexandra engelliyordu. Yüzünde bir zafer edasıyla bana bakıyordu.

" Ya bayrak ya onurun." Dedi. Ben cevap vermeyince de bir ıslık çaldı ve birden heryer pembeye bulandı.

Gözlerimi pembe boyadan açamıyordum. Ayağa kalkamadan üzerime tuhaf bir kız parfümü sıkıldı. Kendimi yere attım ve toprakla suratımı temizlemeye çalıştım. Bir yandan da bayrağı sıkıca kavrıyordum.

Gölge yolculuğu ile Alexandra'nın arkasında belirdim. Kılıcımı daha o ne olduğunu anlayamadan boynuna dayadım.

"Şimdi son gülen kim oldu, Petrov?" Birden bacaklarımda bir serinlik hissettim. Alexandra kıkırdadı ve aşağıyı işaret etti. Bacaklarıma baktım. Pantolonum aşağıya düşmüştü. Arkadan da Stoller gülüyordu.

"Vayy, donun bile siyahmış!" Dedi Alexandra gülerken. Hemen pantolonumu yukarı çektim ve Stoller'in peşine düştüm. "Bu iş burda bitmedi Rus kızı! " demeyide ihmal etmedim.

Yolda Kate Gardener ile karşılaştım. Ona hemen bayrağı verdim ve Stoller'in peşinden koşmaya devam ettim.

En sonunda ikisinin de yakasından tutmayı başarmıştım. Artık gülmüyorlardı. Onun yerine korku içinde yutkunuyorlardı.

İkisini de ağaca dayayıp pantolonlarını indirdim ve şöyle bir güzel patakladım.

Bir süre sonra boru çaldı. Kazananın bizim takım olduğunu öğrendiğimde rahatlamıştım. Şimdi bir güzel uyku vaktiydi. Klübeme doğru yürüdüm ve giderken Alexandra ile karşılaştım.

"Bacakların çok hoştu, di Angelo! Hala parfüm kokuyorsun. Ne de yakıştı!" Dedi.

Kız olmasaydı ona öyle bir şey yapardım ki...

"Pardon, senin gibi ağda yapacak zamanım yoktu, Rus kızı! Tabi, burda ne arar..." dedim alaycı bir sesle.

Alexandra sırıttı ve:" Kapa çeneni, pembe melek." Dedi. Sonra da yanağıma bir öpücük kondurup gitti.

NICO DI ANGELO FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin