NICO

736 48 11
                                    

Güneş batmış, Ay yükselmişti. Etrafa çilek tarlalarındaki çilek ve taze çimen kokusu yayılmıştı. Baykuşlar artık ötmeye başlamış, bütün hayvanlar tembelleşmeye başlamıştı.

Yatağımın üzerinde, Alexandra'nın bana doğumgünü hediyesi olarak verdiği yüzüğü evirip çevirmekten ve gözlerimi ondan ayırmamaktan gözlerim kurumuştu ve kızarmıştı. Kapımın tıklatılmasıyla beraber yatağımdan hızlıca kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda Alexandra olduğuna hiç şaşırmamamıştım.

" Selam." Dedi Alexandra gözleri dolmuş bana bakarken. Gülümsemeye çalıştım. " Selam." Bir süre öylece durduk ama Aşexandra sonunda dayanamadı ve kollarıma atıldı. Kafasını göğsüme gömünce bir an için ne yaptığımı anlayamadım. Ben kimdim? Neredeydim? Neydim? Kaç yaşındaydım?

Kapıyı kapattım ve yatağıma oturduk. Hâlâ birbirimize sarılıyorduk. " Çok saçma, değil mi? Yarın gitmek zorundasın. Sadece bugün var. " Saçlarını kokladım ve öptüm. " Geri geleceğim." Dedim. " Senin için." Alexandra'nın boğazından bir hıçkırık koptu.

" Nasıl?" Diye sordu. " Eğer Hazel'ı geri getirdiysem, kendimi de getiririm." Dedim içimdeki küçücük umutla. Alexandra bana baktı kocaman yeşil gözleriyle. " Söz ver." Dedi. Onu daha da sıkı kavradım. " Söz."

***

Sabah uyandığımda kollarımda Alexandra'yı bulduğuma şaşırmıştım. Uyuya kalmıştık. Bugün, son günümdü. Kışın son günü. 28 Şubat.

Onu uyandırmamaya özen göstererek yataktan kalktım ve banyoya girdim. Aynaya baktım. Normalde görüntüme takılmazdım, aynayı kullanmazdım ama kendime son bir kez bakmak istedim.

Saçlarım uzamıştı ve gözlerimi kapatıyorlardı. Boyum hâlâ uzamaya devam ediyordu, tabii artık uzayamayacaktı. Gözlerim tüm günün yorgunluğuyla kıpkırmızı olmuş, neredeyse kapanıyordu. Kendime böyle veda edecektim.

Odaya geri döndüğümde Alexandra'nın uyanmış olduğunu gördüm. Alexandra bana yine gözleri dolu şekilde baktı. Kollarıma atıldı ve ağlamaya başladı. Onu daha sıkı kavradım. Neredeyse ben de ağlayacaktım.

Ne tuhaf bir duyguydu, öleceğini bile bile ölüme hazırlanmak. Kitap karakteri gibiydim.

Skskdkd acaba neden Nico

Ölmekten korktuğum için değil, geride bir kız bırakmak zorunda kaldığım için üzgündüm. Kıskanç Persephone. Hem öldür, ha bi de ölüm tarihi bile koy. Başka bir arzunuz? *garanti reklamı melodisi*

Alexandra burnunu çekti. " Ne zaman olacak?" Ben de iç çektim. " Büyük ihtimalle günbatımında. Hep o tuhaf lanetler o zamanlarda olur ya. Hem ayrıca Persephone'nin babamın krallığından çıkış zamanı."

İçeriye Percy dalınca ikimiz de refleks olarak geri çekildik. Percy ensesini kaşıdı. " Pardon! Şey, Alexandra'yı göremeyince..." Sonra Alexandra'yı işaret parmağıyla gösterdi. " Alexandra? Ne oldu?" Alexandra ilk önce bana, sonra da Percy'ye baktı. Derin bir nefes aldım.

" Dramatik bir film ismi duymak ister misin?"

***

Percy anlattıklarım bitince tuvaleti su altında bıraktı.

" N-Ne? Bu dramatik bir film mi? Nico, şaka mı yapıyorsun? " Gözlerimi devirdim. " Ben şaka yapmam. Çok ciddiyim." Percy gözlerini oturduğumuz masaya dikti. " Oh..."

Percy kaşlarını çattı. " Ne yani, oturup ölümünü mü bekleyeceğiz?" Alexandra Percy'nin koluna bir yumruk attı. " Erkek arkadaşım ölecek ve sen hiçbir şey yok gibi mi davranacaksın?" Percy omzunu ovuşturdu. " Hayır, sadece... Olanları anlamakta güçlük çekiyorum." Ayağa hızla kalktım.

" Manyak ve kıskanç bir karı yüzünden lanetlendim ve bugün öleceğim! Olan bu!" Dedim sesimi yükselterek ve masaya bir yumruk geçirerek. Kemikten yapılmış masa sallandı. Boğazımı temizledim. " Özür dilerim." Sandalyeye yavaşça oturdum ve gözlerimi masaya diktim. Percy de hâlâ masaya bakıyordu.

" Hades buna karşı çıkmadı mı?" Omuz silktim. " Haberi bile yoktur." Alexandra aniden gözlerini kocaman açtı ve bana baktı. " Neden ona söyleyip engellemesini sağlamadın?!" Karnıma yumruk yemiş gibi oldum. Cevap veremedim. Alexandra ayağa kalktı.

" Nico, Hades' i görmeye gidiyoruz. "

NICO DI ANGELO FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin