2 AY SONRA...Okul mu, cidden mi? Kaç sene okula gitmedikten sonra LİSE Mİ? Ne yazık ki, zorunluydu.
Okula doğru yürüyordum. Basit, kocaman, sarı bir bina işte... Peki, güzel yeşil bahçeleri de vardı... Tamam, büyük havuzlar ve spor salonları da vardı...
Tamam, kabul ediyorum. Bu okul muazzamdı.
Bir grup kızı benim hakkımda dedikodu yaparken duydum.
"Şu çocuğu gördün mü, EMO!" diyip kıkırdadı.
Emo da ne demekti şimdi? Yaklaşık seksen senedir hayattaydım ancak, böyle bir şey duymamıştım.
Sert bir bakış attıktan sonra sustu. Önüme döndüm ve sert bir şeye çarptım. Bu bur insandı. Bir kızdı. Bekle... Bu kızıl kahve saçlar, deniz yeşili gözler...
"Alexandra?" Diyebildim en son." Hangi cehennemden geliyorsun?" Dedim alnımı ovalarken. Gözlerini devirdi:" Melez dünyasından geliyorum salak, benim de öğrenmeye ihtiyacım var!"
Ben de gozlerimi devirdim ve ona sırtımı çevirip:" Beni tanımıyormuş gibi yap." Dedim. "Peki." Dedi ve sınıfa koşarak gitti.
Sınıf berbat kokuyordu. Yüzümü ekşittim ve kendime en köşeden yer buldum. Dur, hayır. HAYIR. Bu kadar tesadüf te olmazdı! Alexandra ile aynı sınıftaydık. Sanki tuhaf ergen dizilerindeydik...
Zil çaldı. İçeriye uzun boylu, yumuşak bakışlı, sarı saçlı bir adam girdi. Bu öğretmenimiz Bay Lanchester olmalıydı. Ayağa kalktık. Hepimizi iyice süzdükten sonra "Oturabilirsiniz." Dedi. Oturduk. Ellerini ovuşturdu ve :" Ben bildiginiz gibi John Lanchester. Bir İngilizim ve sizin tarih öğretmeninizim. Size bir soru: soy adım nereden geliyor sizce?"
Bir kız parmak kaldırdı. Ensesine doğru daha da kısalan, kahverengi kısa düz saçları vardı. Yeşil iri gözlerinin önüne düşüyorlardı.
" 1432-1485 yılları arasında idi herhalde, Güllerin Savaşı diye bir olay vardı. Ingiltere beyaz ve kırmızı güller olarak ikiye ayrılmıştı. Lanchester da beyaz güldü. York ise kırmızı... Yani, sizin atalarınız Lanchester soyundan geliyor. " dedi kız. Bay Lanchester'ın gözleri parladı. "Kesinlikle doğru. Adınız neydi?" Dedi. Kız önüne düşen saçlarını kulağının arkasına attı:" Sharlette. Sharlette Hopkins." Diyince bazıları güldü. Evet, soy adı biraz tuhaftı ama onlar Alexandra'nınkisini beklesinler...
Bay Lanchester hepimizi tanımak için ilk önce ismimizi, sonra da kendimizi ve ailemizi anlatan bir-iki cümle söylememizi istedi. Sıra Alexandra'ya gelince sandalyemde doğruldum.
"Ben, Alexandra Svetlana Petrov." Bunu duyan bazıları kıkırdadı. Alexandra devam etti:" Rusya'dan henüz geçen ay geldim... Bu kadar, sanırım...?" Bay Lanchester masasına yaslandı:" Ailen?" Alexandra ilk önce duraksadı, sonra da devam etti:" Babam ben doğmadan önce ölmüş, annem de geçen sene öldü. " dedi ve burnunu çektikten sonra devam etti:" Annem bir terziydi, babamı ise bilmiyorum" dedi ve yerine oturdu. Bay Lanchester onu daha fazla zorlamadı ve bir sonrakine geçti.
Lanet olsun. Sıra bendeydi. Ayağa kalktım ve elimin tersiyle burnumu sildim.
"Ben Nico di Angelo." Der demez sınıftan bir kahkaha koptu. Ne yani, adım gayet normaldi!
Bay Lanchester kupasındaki çaydan bir yudum aldı:" Ne güzel bir isim. İtalyan mısın? Adın ne anlama geliyor?" Dedi.
Dudağımı ıslattım: "Kara melek. Ve evet, annem İtalyandı." Sonra dudağım titredi ve başım döndü. Geçmişim, beni öldürüyordu. Derin bir nefes aldım ve devam ettim. Etmek zorundaydım. O salak insanlara acınılacak bir köpek yavrusu gibi gözükmek istemiyordum.
" Annem ben sekiz yaşındayken, babam ben doğmadan önce, ablam da ben on yaşındayken öldü. O zamandan beri yatılı bir kampta kalıyordum." Dedim. Öğretmen ne tuhaf psikopat bir sınıfa düştüm! demiş olmalıydı.
Yerime oturdum. Bay Lanchester bir sonrakine geçti ve ben de kuru kafa şekilli yüzüğümle oynamaya başladım.
Okul çekilmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NICO DI ANGELO FANFICTION
FanfictionAlexandra Svetlana Petrov ve Nico di Angelo... Biri içine kapanık ce aşık olmaktan korkuyor, diğeri ise aşkının karşılıksız olduğunu düşünüyor. Bu iki aşık zorlukları aşıp beraber olmayı başabilecek mi? Nico'nun laneti üzerinde iken bu hiç de kolay...