5.BÖLÜM

56K 2K 569
                                    

Duyduklarımın şaşkınlığı ile odama döndüm. Masaya oturdum ve uzunca gardiyanların konuştuklarını düşündüm.

"Yemeğini verdin mi şu delinin?" demişti gardiyan. Deli derken hücredeki, Psikoloğa saldıran adamdan bahsediyorlardı. Öbür gardiyan ise, "Vermedim. Özgür bey yarın akşama kadar su ve yiyecek vermeyin dedi. Mâhkuma en son dün sabah yiyecek bir şeyler verdim. Özgür beyi biliyorsun, hücredeki mâhkum bu cezaevine geldiğinden beri, ona doğru düzgün su ve yiyecek verdirtmedi bile."

Bu nasıl bir vicdansızlıktı böyle? Hadi yiyeceği geçtim. Bir insan uzun süre boyunca su içemezse eğer ölür.

Üstelik bu mâhkum neredeyse iki gündür aç ve susuzdu. Acaba çok ağır bir suçtan dolayı mı ona bu kadar kötü davranıyor diye merak ettim.

Müdürün bana verdiği evraklara bakıp, o adam hakkında bilgi edinmek için, evrakları hızlıca değerlendirmeye başladım. Her mâhkûmun evrağında, resimleri de vardı.

Uzun uğraşlar sorucunda, hücredeki adamın dosyasını sonunda bulmuştum. Önce adı ve soyadına baktım.

Yağız Haktanır'dı adı.
Yaşı 26. Ceza alım tarihi ise, 05/02/2020. Bir yıl olmuş hapse gireli.

İşlediği suç ise, siber zorbalık. Siber zorbalıkla bir suçtu fakat, bu yüzden aç ve susuz kalması gerekmiyordu.

Dosyasını daha da incelemeye başladım. Psikolojik rahatsızlığı, borderline kişilik bozukluğu.

Bu hastalık, öfke nöbetleri, kendine zarar verme gibi eylemlerden oluşuyor. Dosyayı kapatıp, hadi Bismillah diyerek kalktım. Masamdaki yemeği elime aldım. Çantamdaki suyu da çıkardım.

Odadan çıkıp, koridorda ilerlemeye başladım. Karşıma çıkan gardiyana, "Yağız Haktanır'ın hücresi neredeyse, beni oraya götür."

Bu özgüven bana nereden geliyor bilmiyordum. Biraz afallamış bir şekilde,
"Ama efendim bu yasak."

"Rica ediyorum, lütfen."

İlk başta kabul etmese de, daha sonra devam eden ısrarlarımla kabul etti.

Bulunduğumuz binadan çıkıp, arka binaya girdik. Gardiyan, hücrenin kapısını açtı.
Gardiyana dönüp, "Sen gidebilirsin," diyerek içeriye girdim. Hücrenin kapısını kapatmamıştım. Ne olur ne olmaz diye.

İçeriye girdiğimde, yerde oturmuş ve başını duvara dayamıştı. Yağız'ın elinde kırık bir cam parçası vardı.

Benim geldiğimi fark etmemiş gibiydi. Sanki elindeki cam kalem, bileği de kağıtmış gibi, cam ile eline bir şeyler çiziyordu.

Elimdeki tabağı ve suyu bir kenara bırakıp, hızlı adımlarla yürüyerek, elindeki camı aldım. Hem şaşkın, hem de sinirli bir şekilde başını kaldırmış, bana bakıyordu.

Ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Çünkü bana, beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Yinede korkmamam gerekiyordu. Gözleri soğuk ve donuktu.

Keskin yüz hatları ve bir erkeğe göre fazlaca uzun kirpikleri vardı. Sanki bir yıldır hapishanede değilde, spor salonuna gider gibi kaslıydı da. Neler düşünüyorsun Erva? Kendine gel.

"Bitti mi?" dediğinde anlamamış gibi baktım.

"Beni kesmen diyorum, bitti mi?"

Allah'ım yerin dibine girmek istiyordum. Onu incelediğim bu kadar mı belli oluyordu ki? diye düşünürken, lafı değiştireyim diyerekten odanın bir köşesine bıraktığım yemeği aldım.

"Sana yemek getirdim."

Elimdeki yemeğe bakıp sonra da gözlerimin içine baktı.

"İstemiyorum," deyip, yere çöküp oturdu. Bakışlarını duvara sabitlemişti. Bu adamı yola getirmeye niyetliydim.

"Neredeyse iki gündür su içmeyip, yemek de yemediğini biliyorum. Yaşamak için bir şeyler yemek zorundasın," dedim ve yemek ile suyu yanına bıraktım. Soğuk bir sesle:

"Teşekkür etmemi falan beklemiyorsundur herhalde" dediğinde gözlerimi devirdim.

Egosu da tavan. Bir şey demedim. Yönümü değiştirip, tam hücreden çıkacakken:

"Dur," dediğinde ona döndüm.

Elimdeki camı sinirli bir şekilde hızlıca çekti.

Avucumun acısıyla inlemeye başladım. Camı hızlıca çektiği için, avucumun içini derin kesmişti. Avucuma baktığımda, kan çok fazla akmaya başlamıştı.

Hücreden çıkmaya yeltendiğimde sertçe kolumdan tutup gitmemi engelledi.

"İstemiyorum bırak," dediğimde, "Kes sesini!"

Üzerindeki tişörtü çıkartıp, yırtmaya başladı. Yırttığı tişörtünün bir parçası ile kanı durdurmak için avcumaya bastırdı.

Elimi ondan kurtarıp hemen hücreden çıktım.

Arkamdan gardiyan, onun hücresinin kapısını kapattı. Elim çok acıyordu. Bir cam parçası, nasıl bu kadar çok kanatabilirdi? Bu kadar derin kesildiğine inanamıyorum!

İstemsizce gözümden yaşlar düşmeye başladı. Bahçenin bir duvarına çöküp, başımı yere eğip, ağlamaya başladım. Günüm berbart geçmişti. Her şey çok kötüydü bugün. Ağlamamın sebebi, stajımın umduğum gibi geçmemesiydi.

Bir yaralanmadığım kalmıştı, o da oldu. Hayatımda ilk kez kendimi bu kadar dolmuş hissediyordum.

Kafamı kaldırdığımda, hücrenin penceresi gözüme ilişti. Yağız, pencereden bana bakıyordu. Yüzünde mimik oynamıyordu. Ruhsuz ve acımasızca, sadece bakıyordu.

Daha fazla onun yüzünü görmek istemediğim için ayağa kalkıp ilerlemeye başladım. Kolumdaki saate baktığımda, staj saati bitmişti. Sonunda artık çıkabilirdim bu lanet yerden.

Binaya doğru ilerleyip, hiçbir yerde oyalanmadan, odama girdim. Masayı toplayıp, evrakları düzelttim. Çantamı da toplayarak odadan çıktım.

Sonunda buradaki günüm bitmişti. Binadan çıktığımda, dış kapıya doğru yürüdüm. Arkamı dönüp, hücrenin penceresine tekrar baktığımda, Yağız, pencerenin orada yoktu. Dış kapıya doğru ilerlerken, telefonum çaldı. Efsun arıyordu. "Efendim."

"Naber Erviş, nasıl geçti günün?" Yüzümü buruşturdum.

"Erviş ne ya?"

"Erva senin gelmiyor Alo, Erva?"

Sanırım şebeke çekmiyordu. Çekmesi için bahçede ilerlemeye başladım. Neredeyse hücreye yaklaşmıştım.

Efsun'un sesimi duyması için, yüksek sesle konuşmaya başladım. Konuşmaya başladığım an, hücre penceresinde bir kıpırtı oldu sanki.

Dikkatlice baktığımda, Yağız fark ettirmemeye çalışarak, bana pencerenin köşesinden, göz ucuyla bakıyordu. Ve hâlâ ifadesiz tavrını sürdürüyordu.

Normalde orada olduğu belli bile olmuyordu. Ama dikkatlice baktıktan sonra fark etmiştim. Galiba bana acıdığından bakıyordu. Daha fazla rezil olmamak için Efsun'a, "Seni sonra ararım," dedikten sonra telefonu kapattım.

Hızlıca dış kapıya doğru yürüdüm. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum. Elimin sızlamasını umursamadan, dışarıya çıktım. İşte özgürlük.

İÇİMDEKİ TUTSAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin