Gözlerim nefretle onları bulduğunda, ikisi de gözlerini benden kaçırıyordu. Bugün Efsun'un gerçek yüzünü görmüştüm. Onu arkadaşım sanmıştım ama yanılmışım. İçeriye girdiklerinde, Emira arkalarından kapıyı kapattı.Bizim yanımıza geldiklerinde, İmam:
"Eğer şahitlerde geldiyse o zaman nikâha başlayabiliriz."
Buna katlanmak zorundaydım. En azından bir süreliğine. Belki de buradan kaçmanın yolunu bulurdum. Tehditine kulak asacaktım. Ama ileride bunu bir çözüme kavuşturmaya mecburdum.
Yağız ile ikimiz koltuğa oturduk. İmam tam karşımızda otururken, Efsun ve Serhat'ta çaprazımızdaki koltuğa oturdular. İmam Kur'an- ı Kerim'i açtıktan sonra dualar okumaya başladı.
Ben bile kendi halime acıyordum. Nikâhım kıyılıyordu ama annem ve babam yanımda yoktu. Hiç mi önemseyeni olmazdı insanın? Benim yoktu.
İmam, Yağız'a anne ve babasının adını sordu. Yağız'ın gözlerinde, babasının öldüğünü hatırladığı için hayal kırıklığını görebiliyordum. Kendini toparlayıp:
"Annemin adı Gül. Babamın ise Kürşat."
Bu sefer İmam bana dönüp:
"Senin anne ve babanın adı nedir kızım?"
Ağlama isteğimi bir kenara bırakacaktım. Yağız bana, tanıdığın kimseyi hayatta bırakmam demişti. Serhat, az kalsın kezzap ile Özgür'ü öldürecekti. Kim bilir abisi neler yapardı?
Ailemi sevmiyordum evet ama onların öldürülmelerine göz yumamazdım. Böyle bir şeyin olmasını istemiyorsam, Yağız ile evlenmek zorundaydım.
Gözlerimde yaşlar birikirken, ağlamamak için gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım.
"Annemin adı Gülizar. Babamın ise Ahmet."
İmam bana olan sorusuna devam ederek:
"Peki, Mehir olarak ne istiyorsun?" Dedi.
Beni bırakmasını ve eski hayatıma geri dönmeyi istiyorum.
İç sesim bununla yankılanıyordu. Ne isteyebilirdim ki? Aklıma gelen ilk şey ile:
"İki bilezik" dedim sadece. Yağız ise konuşmanın ortasına girip:"İmam efendi, holdingimin yüzde 40 hissesini ve tam 70 altın bilezik vaat ediyorum." dediğinde, ağzım şaşkınlıkla aralandı.
İmam efendi bunu kabul edip Yağız'a:
"Bu hanım kızı zevce olarak kabul ediyor musun?" Dediğinde Yağız, gülümseyerek bana baktı. Daha sonra üç kere:
"Aldım kabul ettim" dedi.
İmam aynı soruyu bana da sordu. Boğazım düğümlemişti ve ben konuşamıyordum. İmam sorusunu tekrarlayınca Yağız'a baktım. Benim ne cevap vereceğimi bekliyordu.
Aslında vereceğim cevaptan, pek de tedirgin değilmiş gibiydi. Sonuçta tehditini iyi yapmıştı ve benim çaresizce kabul edeceğimi de iyi biliyordu.
İmam'a dönüp üç kere:
"Aldım kabul ettim" dediğimde Yağız'ın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Emira ve annesi de uzaktan bize gülümsüyorlardı. Burada mutsuz olan tek kişi bendim.
İmam, ona verdiğim bu cevaptan sonra Serhat ve Efsun'a:
"Siz de şahitlik ediyor musunuz?" Dedi.
İkisi de: "Evet" dedikten sonra, İmam:"O zaman bende sizi Allah'ın emri Peygamberin kavliyle, Zevc ve Zevce ilan ediyorum. Allah utandırmasın."
Acıyla gülümsedim. Umarım utanmazdık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ TUTSAK
ChickLitYaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdan bir silah sesi yükseldi. Lanet olsun! Bulmuştu işte ben...