"Evime gitmek istiyorum" dedim kararlı bir tavırla.
Gerçekten de gitmek istiyordum. 'Evime' derken, Efsun'un evinden bahsediyordum tabiki. Yüzlerini görmek istemediğim sahte ailemin evine değil.Yavaşça oturduğu yerden kalktı. Bakışlarını gözlerime sabitledi. Serseri bir tavırla ellerini cebine koyup:
"Geç oldu bugünlük burada kal. Yarın seni evine bırakırım" dediğinde, ilk başta itiraz edecektim ama mantıklı olduğunu düşündüm.Çünkü gerçekten de saat çok geç olmuştu.
"Ama ben nerede yatacağım? Ya da giyecek bir şeyim yok" dediğimde, hafifçe dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Onu ilk kez gülümserken görüyordum. Yani çok kez görmemiştim Yağız'ı ama yine de bana değişik gelmişti.Ne yapacağımı ya da ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ona bakmamaya çalışarak, gözlerimi etrafta gezindiriyordum. Onun bakışlarının, benim üzerimde olduğunu biliyordum. Bu durum oldukça utanmama sebebiyet veriyordu.
"Emira ve Emine annenin odası, alt katta. Emira'ya söyle, sana kendi kıyafetlerinden versin" dedi.Açıkçası ben, başkalarının benim kıyafetimi giymesinden nefret ederdim. Belki de bu durum Emira'nın hoşuna gitmeyecektir. Bu yüzden konuşmak için dudaklarımı araladım:
"Belki de benimle kıyafetini paylaşmak istemez. Yani bundan hoşlanmayabilir. En iyisi sen beni evime bırak" dedim. Başkasının evinde kalıp başkasına yük olmak istemiyordum. Efsun'un evinde en yakın arkadaşım olduğu için kalıyordum. Onun dışında başka hiçbir yerde kalamazdım.
Elini saçlarına daldırdı. Saçını yine az önceki gibi çekiştirip gözlerini sinirle kapadı. Derin nefesler alıyordu. Birden bağırtılı bir çığlık attı. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde ona bakıyordum. Nöbet geçiriyor gibiydi ama tam emin değildim.
Yere çökmüş bir şekilde, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Ardından tekrar bir çığlık daha...Onun gibi bende yere çöküp, onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Şakaklarını tutuyordu.
Tam anlamıyla artık emindim. Sinir krizi geçiriyordu. Birden salona Uraz girdi. Yağız ve benim yanıma hızlıca yaklaşıp, Yağız'a:
"Abi noldu sana?" Dedi endişeli bir şekilde.Çok geçmeden Emira ve Emine hanım da salona girdiler. Emine hanım endişeyle:
"Uraz oğlum doktoru ara."
Uraz, telefonunu cebinden çıkarıp doktoru aradı. Yağız, elimden tutuyordu. Elimi çekeceğim zaman güç bela:
"Sakın" diye fısıldadı.Onun dediğine riayet edip, bir şey yapmadım. Sinir krizi geçiren birisinin tersi hareketini yapmak uygun olmazdı. Uraz telefonla konuşmasını bitirince konuşmaya başladı:
"Doktor onu soğuk duşa sokun dedi."
Yağız'ı yerden kaldırıp:
"Abi hadi gel bir duş al" dedi Uraz.Yağız ise ayağa kalkıp orta sehpanın üzerindeki bütün eşyaları hızlı bir şekilde yere fırlatıyordu. Kendinden geçmişti. Uraz'ı duymuyordu.
Onun yanına yaklaşıp yanağına dokunduğumda, yaptığı her şeyi bırakıp gözlerinin odağı olmuştum. Dikkatini çekebilmeyi başarmıştım.
"Şimdi gidip duş alıyorsun" dediğimde usulca başını salladı. Uraz onu odasına çıkarmak için merdiven tarafına doğru yürüdüler.Merdivenlerden çıkarken, dengesizce çıkıyordu. Uraz'a tutunmasına rağmen.
Ne olduğunu tam anlamıyla anlayamamıştım. Neden bir anda sinir krizi geçirdi ki? Ya da bir anda olması çok garipti...Emine Hanım yanımızdan uzaklaşırken, Emira bana doğru yaklaşmaya başladı. Gözlerini kısarak bilmiş ve sorgucu bir tavırla yanıma geldi. Ben ise onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.
"Evine gittin sanıyordum" dediğinde, söylemek istediği şeyi anlamıştım. Yani kısacası "Neden hâlâ buradasın?" Demeye çalışıyordu. Sıkıntılı bir şekilde nefes verdim. Konuşmamı bekler gibi hâlâ bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ TUTSAK
ChickLitYaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdan bir silah sesi yükseldi. Lanet olsun! Bulmuştu işte ben...