Hikayemin ileriki bölümleri; küfür, şiddet, cinsellik barındıracaktır. Hoşunuza gitmiyorsa okumayın lütfen.
*Yaptığınız yorumları, şahsıma dahil olmayacak bir şekilde ahlak çerçevesi içinde yapmanız rica olunur. Aksi takdirde gerekeni yapılacaktır!
(...)
Sabah güneşinin yüzüme vurmasıyla gözlerimi kısmaya başladım.
Saate baktığımda okula geç kaldığımı fark ettim. Üzerimdeki battaniyeyi hemen hızlıca atıp, gardroba yöneldim.Üzerime siyah pantolon ve siyah kalın bir kazak geçirdikten sonra banyoya gidip ellerimi yüzümü yıkayıp, saçıma düzgün bir şekil verdim.
Hazırlandığımda mutfağa gidip kahvaltı yapan annemi ve maalesef baba demeye layık olmayan o adamı gördüm. Annem bana,"Erva gel kahvaltı yap."
Kahvaltı yapmak için hiç vaktim kalmamıştı. Bu yüzden zoraki bir gülümseme ile anneme bakarak, "Anne okula çok geç kaldım. Çabuk gitmem gerek," diyerek odadan çıkacağım sırada, Biyolojik babam ise anneme, "Bırak yemesin zaten bir işe yaradığımı var?" deyip alttan alttan laf sokmaya çalışıyordu.
Takmamaya çalışıp içimden sabır çekerek, Buzdolabından bir şişe suyu çantama koyup, evden çıktım.
Moralimi bozmayacaktım. Çünkü bugün okuldan sonra staja başlayacaktım ve para kazanacaktım. Pek fazla kazanmayacak olmam doğruydu ama yine de elime para geçecek olması benim için güzel bir şeydi.
Hızlı adımlarla durağa doğru ilerliyordum. Durağa geldim ve otobüse bindim yaklaşık 20 dakika sonra okula vardım.
Fakülte binasına girmeden Binaya gülümseyerek baktım. Tabelada yazan, FEN VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ yazısına bakıp iç geçirdim.
Gerçekten çok emek vermiştim buralara gelebilmek için. Biyolojik babam beni okutturmayacaktı ama annemin iknası ile okumama izin vermişti.
Son senemdi ve mezun olduktan sonra psikolog olacaktım. Daha fazla oyalanmamam gerektiğini düşünüp, hızlıca fakülteye girdim.
Girişte her zamanki gibi beni bekleyen arkadaşım Efsun vardı. Aslında o benim için bir kardeş gibiydi. Onunla bu fakültede tanışmıştım.
Dostluğumuz o kadar sıkı ki, sanki çok uzun zamandan beri arkadaşız gibi hissediyordum. Efsun bana doğru gülümseyerek yürümeye başladı.
Naif bir şekilde, "Günaydın."
Bende ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra, "Günaydın," dedim.
"Erva sana bir haberim var!"
Ani şekilde bağırarak konuşmasıyla irkildim. Baş parmağımla damağımı kaldırarak, "Ne var?"
"Kantindeki kızlar konuşurken duydum okula yeni bir çocuk gelecekmiş." Ona dönüp inanmamış gibi baktım. Bu kadar heyecanlı olmasının sebebi de neydi?
"Yani, bize ne bundan?"
O sırada sınıfa geçip çoktan yerlerimize oturmuştuk."Ne bileyim öyle söyleyeyim dedim."
Tam ağzımı açıp birşey söyleyecekken
O sırada profesör içeriye girdi.Profesör dersi anlatmaya başlamıştı biraz zaman geçtikten sonra kapı tıklandı. Profesör, gel dediğinde içeriye bir çocuk girdi. İçimden Efsun'un bahsettiği çocuk bu diye geçirdim ve refleksle direkt olarak Efsun'a baktım. Efsun çocuğa şaşkınlıkla bakıyordu.
Çocuğa baktığımda ise o da Efsun'a bakıyordu. Bu normal bir bakış değildi. Sanki birbirlerini tanıyorlarmiş gibiydi. Çocuğun gözlerindeki Efsun'a karşı olan nefreti görmemek için kör olmak gerekirdi.
Yeni gelen çocuk profesöre doğru yaklaşıp, "Kusura bakmayın hocam dersinizi böldüm ama ben buranın yeni öğrencisiyim" deyip elindeki kağıdı profesöre uzattı. Profesör inceledikten sonra, "Tamam geç bir yere otur," dedi.
Çocuk, Efsunla oturduğumuz sıranın arka sırasına oturdu. Elime kalem alıp kâğıda,
Bu çocuğu nereden tanıyorsun diye yazdım.
Elimdeki kalemi alıp, Sonra anlatırım, yanıtını yazarak beni geçiştirdi.Bu çocukla aralarında ne vardı bilmiyordum ama hiç iyi bir şey olmadığı kesindi. Açıkçası merak içindeydim.
Bu kitabı, yazma konusunda daha çok acemiyken yazdığım için, ilk birkaç bölümler her ne kadar düzenlenmiş olsa da, ileriki bölümlerde oldukça yazım yanlışı, mantık hatası var. Bunun için üzgünüm.
Bu açıklamamı kaale alarak, kırıcı yorumlar yapmazsanız - ki yapmayacağınızı düşünüyorum - sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ TUTSAK
Chick-LitYaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdan bir silah sesi yükseldi. Lanet olsun! Bulmuştu işte ben...