Kapıyı açmanın şoku ve cinlerimin tepeme çıkması, ikisi birbirine karışmıştı. Odaya girdiğimde, çok kötü bir koku geliyordu. Masanın üstü ve duvarların köşesi örümcek ağları ile doluydu.
Oda yıllardır hava almamış gibiydi. İçeri girer girmez, pencereleri açtım. Pencerelerin kulpu bile örümcek ağı ile doluydu.
Burada nasıl çalışacaktım. Bu nasıl bir sorumsuzluktu? Özgür denen adamın, benim inadıma burayı bana verdiği belliydi. Çünkü odasından ayrılırken zafer kazanmış gibi sırıtıyordu. Benimle ne derdi vardı? Onun hoşuna gitmeyecek herhangi bir söz söylediğimi hatırlamıyorum.
Tamam, o zaman bende Erva Tekin'sem, ona bu zaferi yaşatmayacaktım. Etrafıma bakınmaya başladım. Oda gerçekten berbart haldeydi. Kokusu ise çekilmezdi.
Çantamı bir köşeye bıraktım. Odadan çıkıp, koridorda bakınmaya başladım. Depo olduğunu düşündüğüm yere girdim. Köşede bir kova vardı. Kovayı aldım ve depodan çıktım.
Koridor boyunca yürüdüğümde, çay ocağı olduğunu düşündüğüm yere girdim. Elimdeki kovaya su doldurdum. Tezgâhın üzerinden bir bez aldım. Küçük bir dolap vardı.
İçini açıp baktığımda birkaç tane daha temizlik bezi olduğunu gördüm. Onları da yanıma aldım. Kovayı da elime aldıktan sonra, bana verilen odaya doğru yürümeye başladım.
Bu Özgür denen adam ne zannediyordu ki, Bırakıp kaçmamı mı? Tabii ki hayır. Asla bırakmayacaktım. Odaya girdiğimde, kovadaki suyla bezi ıslatıp, camları silmeye başladım. Hızlı hareket ediyordum.
Çünkü burası evim falan değildi. Çalışmam için belli vaktim vardı yalnızca. Camları sildikten sonra masayı silmeye başladım. Masadaki işim bitince duvarlara geçtim. Hem hızlı, hemde özenle yapmaya çalışıyordum.
Kovadaki su kirlenince, tekrar gidip suyu doldurdum. Odaya tekrar geldim ve dolapları sildim.
Yerleri de sildikten sonra odadaki bütün işim bitmişti. Temizlik, tam tamına bir saatimi almıştı. Bu kadar hızlı hareket ettiğime şaşırmıştım. Çantamdan parfümümü çıkardım. İyi ki yanımda taşıyordum.
Odaya tam sıkacaktım ki, aklıma haince bir plan geldi. Şeytani bir sırıtma ile üst kata çıkıp, müdürün odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatıp girdiğimde, müdür evraklarla boğuşuyordu. Kafasını kaldırıp bana baktığında:
"Hayırdır Erva hanım, bir şey mi istemiştiniz?"
Cesaretimi toplayıp özgüvenlice, "Evet müdür bey, Özgür beyin yanına gittiğimde bana ayrı bir oda verdiğini söyledi. Gardiyanlardan biri benimle odaya kadar eşlik etti. Fakat odanın yıllardır temizlenmediği belliydi. Yaklaşık bir saattir odayı tek başıma temizledim. Oda parfümünüz varsa alabilir miyim?"
Kaşlarını çatarak beni dinliyordu.
Canıma değsin. Özgür sessiz kalacağımı sanmıştı. Telefonu eline alıp birini aradı.
"Özgür bey, odama gelir misiniz?"Ne yapacağımı bilmiyordum. Acaba kötü bir şey mi yaptım, diye kendi kendime düşünüyordum. Böyle bir şeyi söylemem iyi olmamıştı galiba. Özgür zaten benden kıllanmıştı. Bu onun hiç hoşuma gitmeyecekti. Düşüncelerime feveran ederken kapı tıklandı ve içeriye Özgür girdi.
Önce gözleri beni buldu. Sonra da müdüre dönüp, "Buyurun İhsan bey."
"Erva hanım'a neden deponun yanındaki odayı vermişsiniz? O odanın kullanıma müsait olmadığını biliyordunuz?"
Özgür şaşkın bir şekilde, Stajyer olduğu için orayı verdim," dedi.
"Ama oranın kullanılmayacak kadar müsait bir alan olmadığını da biliyordunuz. Üstelik odayı Erva hanıma vermek istediğinizde temizlettirebilirdiniz."
Şoklar içerisinde müdüre bakıyordum. İki cümleyle sus pus olmuştu Özgürcük.
Özgür kelimeleri toparlamaya çalışarak, "Üzgünüm, böyle bir şey asla bir daha olmayacak."
Müdürse, "Peki."
Masasının sağ tarafındaki evrakları bana uzatarak, "Bunlar mâhkumların psikoloji analizleri.
Onları tanımak ve değerlendirmek için belki incelemek istersiniz."Evraklar gerçekten de çoktu. Ama üstesinden gelebilirdim.
Evrakları alıp, Müdüre de teşekkür ettikten sonra odadan çıktım.
Alt kata gitmek için merdivenlerden inmeye başladım. Ayağım merdivenin köşesine takıldı. Tam düşecektim ki kuvvetli bir el beni belimden tuttu.
Ben gözlerimi kapatıp düşmeyi beklerken, düşmemiş olmam Allah'ın bir mucizesiydi.
Gözlerimi açtığımda karşımda Özgür'ü gördüm. Sinirle bana bakıyordu. Gözlerinin rengi dikkatimi çekmişti. Masmavilerdi.
Belimden elini çekerek, beni ittirdi.
"Niye bu kadar dikkatsizsin sen?"
Hiç onu çekecek havam yoktu. Yerlere saçılmış evrakları toplamaya başladım. Özgür ise hâlâ başımda dikiliyordu.
Evrakları topladıktan sonra hiçbir şey demeden dikkatlice merdivenleri inmeye başladım.
Odama girdiğimde evrakları masanın üstüne koydum ve çok geçmeden kapı tıklandı. Bir gardiyan elinde tepsi ile yanıma yaklaştı. Tepsiyi masaya koyarak,"Erva hanım buyurun, öğlen yemeğiniz."
Ona teşekkür ettikten sonra odadan çıktı. Masaya yaklaşıp yemeğe baktım, açıkçası yemek hiç güzel görünmüyordu.
Baştan sağma yapılmıştı. Kim bilir buradaki mâhkumlar, evlerinde yedikleri yemekleri ne kadar da özlemişlerdir. Çünkü pek de midenin kaldıracağı cinsten değildi.
Masaya oturup, evrakları incelemeye başladım.
Bir süre geçtikten sonra saate baktığımda, bir saattir evrakları incelediğimi fark ettim. Çay almak için, çay ocağına gitmek üzere ayağa kalktım.Sersem adımlarla ilerliyordum. Çay ocağının önüne gelince, iki gardiyanın konuştuğunu fark ettim. İçimden bir ses onları gizlice dinle diyordu. İçimdeki sese kulak verip, dinlemeye başladım.
Kısa boylu ve şişman olan adam konuşuyordu. Karışısındaki adam ise ağzına birşeyler tıkıştırarak adamı dinliyordu.
Kulak kabartıp, konuştuklarını dinlemeye başladım. Biraz uzakta olduğum için tam seslerini duyamıyordum.
Kapıya biraz daha yaklaştım. İşte şimdi sesleri net geliyordu. Duyduklarımla yerimde donakaldım.
Nasıl bunu yapardı? Bir insan bu kadar vicdansız olabilir miydi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ TUTSAK
ChickLitYaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdan bir silah sesi yükseldi. Lanet olsun! Bulmuştu işte ben...