Serhat, depodaki adamın yüzüne bir yumruk daha vurdu. Hırsını almaya çalışır gibi bir hali vardı. Hem vuruyor hemde bir şeyler sayıklıyordu.
Saklandığım yerden yalnızca Serhat'ı görebiliyordum. İşkence yaptığı kişi de kimdi böyle?
Bunu öğrenmek için biraz daha ilerlememiz gerekiyordu. Yavaşça, bir dolaba yaklaştım. Efsun arkamdan:
"Erva beni bekle," diye fısıldadı.Dolabın arkasına saklandığımızda, artık her şey daha da açıktı. Serhat, onu sandalyeye bağlamış. Durmadan yüzüne vuruyordu. Adamlarına işaret etti.
İri yapılı, siyah giyinmiş adamlar, ellerinde kova ile Serhat'a doğru yaklaştılar. Kovanın içinde ne vardı merak ediyordum. Adamlardan biri, "Ağabey kezzabı sen mi dökeceksin yoksa biz mi dökelim?" dedi.
Ne! kezzap mı? Serhat'ın nasıl bu kadar gözü dönmüştü?
Serhat, soru soran adama, "Dökmeyeceğiz koçum. Çünkü ona içereceğiz." deyip sadistçe kahkaha atmaya başladı.Efsunla gözlerimiz şaşkınca büyümeye başladı.
Kezzabı eğer ona içerirlerse o ölürdü! Serhat, sandalyeye bağlanmış olan kişiye, "Ben, sevdiklerime zarar verilmesinden hoşlanmam. Ağabeyim de hoşlanmaz. Dua et ki o burada yok. Çünkü eğer olsaydı, onun Can' ına zarar verdiğini bilseydi. Sana öyle bir şey yapardı ki ölmek için dua ederdin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ TUTSAK
ChickLitYaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Nereye gideceğimi bilmeden koşuyordum. Arkamdan bir silah sesi yükseldi. Lanet olsun! Bulmuştu işte ben...