0.7

2.7K 206 31
                                    



Bugünün günlerden ne olduğunu biliyordum...
Senin neden uyumadığını biliyordum.
Gecenin ister üçü ister beşi olsun.
Uyuyamayacaksın.
Kimi düşündüğünü biliyordum ve yine seni en iyi anlayabilecek kişi bendim.
Bir kere daha bu sene de sana sarılamadım teselli edemedim.

Kafama geçirdiğim bereme bir bakış atarak maskemi taktım, taksiye ücretini ödeyerek ayağımı yere bastım. "lütfen bekleyin burada hemen döneceğim" dedim.

Her sene geliyordum buraya. Gözlüklerimi de takarak kollarımın arasına aldım bir buket gülü.

Jungkook'un annesinin en sevdiği çiçeklermiş onlar. Beyaz güller. Saf sevgi. Bunu babasının yıllar önce yaptığı röportajdan öğrendim.

Buketleri mezar taşının önüne bırakırken içimde yine bir yanma vardı.
"Oğlunuz iyi" diye fısıldadım. "Çok yetenekli, çok iyi biri" gözümden bir damla yaş süzüldü.
"Herkes ona hayran.."
"Tahminimce güzelliğini sizden almış, belki sesinin güzelliği de sizden kalmadır?.."
Kesik bir nefes aldım.
"Benim de annemler bu mezarlıkta, siz ordasınız biz burdayız. Hayat yollarımızı ayırmış. Keşke olmasaymış ama olmuş.."
Göz yaşlarımı sildim.

"Sen kimsin?"
Arkamda duyduğum sese dönüp bakamadım. Kim olduğunu biliyordum elbette.

Koşar adımlarla ordan uzaklaşırken peşimden geldiğini biliyordum ama çoktan taksiye varmıştım. Taksi tozlu yolda ilerlerken arkamızdan durup baktığını biliyordum.

Jungkook'u engelledim hemen, bana bir şey yazmasın istedim. Sormasın.. çünkü elbetteki anlamıştı kim olduğumu. Sesimi duymuştu.. konuştuklarımı..

O gün Lisa'yla buluştuğumda hemen anlamıştı moralimin düşüklüğünü, pratik yapmaktan vazgeçtiğimizde onu evime davet ettim.

"Evini çok güzel dekore etmişsin" dedi içeriye girince.
Piyanoyu görüp gülümseyerek "vayy" dedi "hakkında daha öğrenilecek çok şey var"
Ben de yarım yamalak gülümseyerek ona evimin geri kalanını gösterdim.
Diğer müzik aletlerini ve neredeyse mini bir stüdyo kurduğum odayı görünce çok etkilenmişti.

"Demek konservatuvar öğrencisisin" parmakları piyano tuşlarında gezinirken " yakışır sana" dedi.
Omuzlarımı silktim bir şişe şarap açarken.
Karşıma oturup "eee anlatsana kim bu yüzünü düşüren?" Dedi

İlk defa seni birine anlattım .Ama sen değildin yüzümü düşüren senin üzülmene düşüyordu yüzüm.
Şarabın verdiği boşboğazlıkla değil de verdiği cesaretle anlattım. Karşımdakinin anlayacağını bilerek...

Lisa bana dönerek "biliyorsun demi?" Dedi "ona onu sevdiğini söylesen o da karşılık verir elbet, zaten böyle bir güzelliğe düşmeyen.." gülerek baktım suratına "ama" dedi "senin istediğin bu değil, zaten güzelliğinin farkındasın ama kendisi gelsin , seni senin onu sevdiğin gibi sevsin istiyorsun" kafamı salladım.

"Güzel kız çok ,güzel seven yok" lafıma gülerken
"Sen? Sen niye bu kadar güzel bir hayatın varken mutsuz ve yalnızsın?" Diye sordım.

Sıkıntıyla içini çekerek "cevap sorunun içinde" dedi "yalnız olduğumdan mutsuzum"

Ben konuşmadım anlatmak için zaman verdim. Bir süre sonra "ortaokulda popüler biriydim" dedi "bir sürü arkadaşım vardı ayrıca erkek arkadaşım da vardı ama ayrıldık ben bugünlere gelmemi sağlayan yolda çok şeyden vazgeçtim ama arkadaşlarım yanımda kalır sandım.. hiçbiri kalmadı."

Boşluğu izleyerek devam etti "ben ünlü oldukça onlar beni geriye çekmeye çalıştı, bir sürü iftira attılar destek olacaklarına.. ablan hepsinde yanımda oldu hiçbiri basına yansımadı ama .."

Burning for you// RoséKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin