3.1

2K 166 44
                                    


Tell me, why'd you have to hit and run me?
Now I'm all alone cryin' ugly

"Arkadaşını ajansıma istiyorum."
Elimdeki kahve bardağını ne kadar sıktığımın farkına vararak gevşettim. Neredeyse üzerime dökülecekti ve fark etmemiştim.
"Chaeyoung?" Sorusuna cevap vermediğim için bana dönen ablama doğru kaldırdım kafamı.

"Neyin var senin?"
Kafamı iki yana salladım. "bir şeyim yok daldım bir an"
İnanmadığı gözlerinden belli de olsa bozmadı. Anlatmak istesem anlatırdım çünkü. Bunu bildiği için üstelemedi.
"Jisoo replikleri hemen kaptı" konuyu tekrar en baştaki yere çekmesine sevinerek karşımda kameraya doğru  konuşan kıza baktım.

"Ekran testinden geçti demi?" Ablam omuzlarını silkti. Normalde böyle herkesi gelip izlediği yoktu ama arkadaşım olduğu için böyle bir kibarlık yapmanın gerekli olacağını düşünmüş gibiydi.

"Zaten ondan daha uygun bir aday yok."
Dediğinde gülümseyerek kafamı salladım.
O sırada Jisoo'yla göz göze gelmiştik ama aramızdaki camdan duvar bizi ayırıyordu.

Bana endişeyle baktığını fark edince sol elimi hava kaldırıp baş parmağımla çok iyi gittiğini anlatmaya çalıştım.

Bu hareketimle endişesi bariz bir şekilde azalarak işine döndü. Elindeki kağıda odaklandı.

"Onun için çok büyük fırsat" dediğimde ablam da beni hızlıca onayladı.
"Lee Min Hoo'yla iyi iş çıkarırsa.."
"Tabii ki çıkaracak. "  Jisoo'ya güvenim tamdı.
Onu izlemiştim. Yeterince iyi olamasaydı okuldaki başrolü alamazdı. Elemelerin çok çekişmeli olduğunu bizzat gözlerimle görmüştüm.

Ablam telefonu çaldığında kalkıp odasına döndü. Ben de oturmuş Jisoo'nun denemesini izliyordum. Kabul etmemeleri imkansız duruyordu ama yine de işler böyle yürüyordu.
Emin olmadıkları biriyle anlaşma yapamazlardı.

Gözlerim tekrar karşımdaki duvara daldığında çok değil birkaç saat öncesine gittim.
Orada boş soğuk parkta, yan yana, aynı bankta oturduğumuz saatlere.

Yan yana oturuyorduk kolumu kıpırdatsam koluna değecektim ama dudaklarından dökülen kelimelerle aramızda bir anda uçurum oluşmuştu sanki.

Nasıl hissettiğimi düşünmeye çalışıyordum da aklımda kalan en belirgin şey hayal kırıklığıydı.
Şaşırmıştım. İçimde büyüyen kahkahayı bırakmak istemiştim. Oturup deli gibi ağlamak da istemiştim.  Hem ona sarılmak hem de onu kendimden uzağa itmek..

"Ne demek nişanlın?" Kelimelerimdeki şaşkınlık kulağımdaydı hâlâ.
Nişanlı olmak sözlüğümden silinmişti sanki. Anlamıyordum ne demek istediğini.

"Benim için bu durumun hiçbir anlamı yok" demişti hızlıca.
Fotoğraflar..? Bu zamana kadar gerçekliğini hiç sorgulamamıştım bile. Şimdi?

Sormazsam yapamazdım.
"Fotoğraflar neydi o zaman Jungkook?"
Gözlerini yumdu. Dirseklerini dizine yaslamıştı. Sadece yan profilini görebiliyordum şimdi.

"Toplantı için gittim oraya ama karşımda onu buldum. Bir anda elimi tuttu. Ben elimi çekesiye kadar fotoğraf çekilmiş bile. Sarılması da aynı öyle oldu."
Ne tesadüf. Anlık olarak gerçekleşen bir şeyse çeken kişi bu an için bekliyormuş sanki

Bankta geriye yaslanmıştım. Verdiği cevaplar, kafamda beliren taze sorular dik oturuşumu darbeliyordu.
Bu zamana kadar nerdeydi bu kız? Madem vardı, madem seviyordu diyelim neden aramızda bunların yaşanmasına izin vermişti? Neden daha önce gelip müdahale etmemişti? Amacı neydi?

Burning for you// RoséKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin