25.Bölüm 1/2

244 12 2
                                    

Karanlık gecede sessiz sokaklarda yürüyordum sanki. Ayağımdaki topuklu botlarımın sesi vardı sadece boş sokakta. Etrafıma bakındım biraz, etrafa loş ışık yayan eski bir sokak lambası, yüzlerce sonu olmayan bina ve önümdeki binaların sonunda bir karanlık, tıpkı uçurum gibi... Vücudumda hissettiğim birkaç dokunuş, sessiz sokakta yankılanan botlarımın sesi, gözlerimden süzülen yaşlar... Duyduğum kahkaha sesleri, birkaç yalvarış ve çığlık... Gücüm kalmamıştı, yaşadıklarım artık ağır gelir olmuştu, ölüm tek kaçışımdı sanki. Ağır adımlarla duvarları küflenmiş olan binaya doğru ilerledim. Elimi pürüzlü duvarına sürttüm ve başımı önüme eğdim.

Zor geliyor Tom amca, insanarın beklentileri karşılayamamak, zarar görmek, düşüncelerimin içindeki çığlıklarla başa çıkmak, sahte kahkahaların ardına saklanmak, bir gülüş için tonlarca göz yaşı dökmek zor geliyor... Kalbimdeki ağrıyı dindirmeye çalışmak zor geliyor, duygularımla başa çıkmaya çalışmak, her türlü kötülükten kaçmaya çalışırken aslında kötülüğün ortasında olmak... En kötüsü de aydınlık varken karanlığa sığınmak acıtıyor canımı. Aydınlık beni istemiyor sanki, karanlık bana gülümsüyor ve ben o sahte gülüşe inanıyorum, ona anlattığım her acımı ikiye katlayıp bana geri veriyor sonra; ama ben gene de anlatıyorum işte...

Sen yoksun hayatımda, annem yok, babam yok, sadece Adal var sanki. Bu işlere onu bulaştırmak istemiyorum Tom amca, canı yansın istemiyorum. Ama bunlarla beraber yanımda kalsın da istiyorum, beni bırakmasın, şefkatiyle içimi ısıtsın, kokusuyla yeniden doğmuşum gibi hissettirsin istiyorum ama aynı anda olmuyor işte. Ona zarar vermemek için ondan vaz geçmeliyim sanırım, çünkü en doğrusu bu olurdu... Ama dilim tutuluyor işte, yanına gittiğimde ona 'Artık bu arkadaşlığa bir son vermeliyiz, ikimiz içinde en iyisi bu olur.' diyemiyorum işte. Kalbim dudaklarımı mühürlüyor, iki kelimeyi bir araya getirip cümle kuramaz hale geliyorum, gözlerim sadece kahvelerine odaklanıyor, burnum çam kokusu diye diretiyor, derin bir nefes alıp tamamen o kokuya odaklanmamı sağlıyor, tenim onun tenine her deydiğinde mayışmamı sağlıyor sanki. Kendimi kaybediyorum yanında, indiriveriyorum maskemi, süzülüveriyor gözyaşlarım yanağımdan...

Başımı usulca kaldırdım ve etrafıma baktım. Karanlık bana doğru geliyordu. Bembeyaz binalar bir anda ortadan kayboluyor, karanlık hepsini yutuyordu sanki. Arkamı döndüm ve koşmaya başladım, bacaklarım nereye kadar götürebilirse, nefesim nereye kadar yeterse. Arkama bir kez bile bakmadan hızlı bir şekilde koşuyorum, karanlıktan kaçıyordum... Kulağıma kahkahalar doluyordu, iğrenç dokunuşlarını hissediyordum vücudumda, çığlık atıyordum sesim ne kadar çıkarsa. 

Nefesimin daraldığını hiseddiyordum, karanlık bana yaklaşmaya devam ediyordu ama binalar bitmiyordu, bir sonu yoktu ve sonsuza kadar uzanıyordu sanki. Soğuk soğuk terler akıyordu sırtımdan, zar zor nefes alıyordum, bacaklarım yorulmuş, ağrımaya başlamıştı. Tek bir adım atacak halim kalmamıştı sanki. Boylu boyunca yere uzandım, nefesimi düzenlemeye çalıştım. Silah sesleri, çığlık sesleri, iğrenç kahkaha sesleri gitgide yaklaşıyordu. Gözümden yaşlar süzülmeye başladı, geri dönmek istemiyordum! Neredeydi bana ölümü getirecek olan beyaz ışığım? 

Karanlık yavaş yavaş bana biraz daha yaklaşıyordu. Acı dolu çığlıklarımı duyan yoktu, karanlığın etrafından geçtiği her ev sanki eriyordu ve biraz bekledikten sonra yok oluyordu. Son kez yalvardım, ne ses ne seda geldi kulaklarıma. Yapayalnızdım ve korkuyordum. İliklerme kadar hissediyordum korkuyu, tüylerim diken diken olmuş, vücudum tir tir titriyordu soğuktan. Ciğerlerime temiz hava giriyordu, kalbim yavaşlamıştı. Vücudumdaki kanın çekildiğini hissediyordum, karanlık çok yakınımdaydı. Üzerime bir çarşaf gibi örtündü aniden. Kemiklerim eriyor gibi hissediyordum, canım yanıyordu. Etrafımda sanki katrana batırılmış insanlar vardı, bana gülüyorlardı. Ağzımdan 'Adal' ismi döküldü. 

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin