29. Bölüm

255 16 4
                                    

Açıkcası Oya teyze aklımı çok karıştırmıştı. Söylediği cümleler ne kadar düzensiz olsa bile bana anlatmak istediği şeyi anlamıştım. Adal'ı sevdiğim zaten dolu olan gözlerimden ve kelimelerimden belliydi, yani öyle umuyordum. Oya teyze ise bana bu sevgimi kaybetmememi, savaşmamı söylemişti. Gönlüm el vermiyordu savaşmaya, bu Adal'ı sevmediğim anlamına gelmiyordu aksine savaşmayı isterdim ancak işin ucunda Adal vardı. Zarar görebilir, kaçırılabilir, öldürülebilirdi. İstanbul'un her bir yanında düşmanlarımız vardı ancak bize karşı kafa tutacak sayılıydı. Ben ise o sayılı kişilerden birisinin Adal'a bir şey yapmasından korkuyor, çaremi ise kalbimi ve hislerimi bir rafa kaldırarak Adal'a zarar gelmesini engellemeden yana buluyordum. Hayatım boyunca hiç böyle bir karar vermek zorunda kalmamış, kalsam bile hiç bu kadar üzülmemiştim sanırım.


Yatakta bir o yana bir bu yana dönerek kendimi toparlamaya çalışıyordum ancak bir türlü başaramıyordum. Demirden kapıların arkasına aklımda ve kalbimde yer edinmiş olan Adal'ı kilitlemeye çalışsam bile düşüncelerim ile asıl beni kilitlediğim o demir kapı Adal'ın "A" harfini bile kilitleyemiyordu ardına. Kalbim kan ağlıyor, aklım bile gururumu susturmuş Adal için ağlıyordu. Duygularım sanki benim vücuduma ait değilmiş gibi Adal'a ait herhangi bir şey arıyordu. Kendimi bir uçurumun kenarında, ince cılız bir dal parçasına tutunarak aşağı düşmekten kurtarmaya çalışırken aslında yukarıda beni kurtaracak bir halat varmış fakat o halatı bana uzatacak kişi yokmuş gibi hissediyordum.


Daha birkaç saat olmasına rağmen vücudum tamamen özlem duygusuna hapsolmuştu. Eğer Adal şuan beni yanına çağırsa, arasa, yanıma gelse bir saniye bile düşünmez ona gider sarılırdım. Gururum belki düşüneceğim en son şey olurdu...


Başımı koyduğum yastığı yüzüme koyarak bastırdım ve içimde tuttuğum çığlığı serbest bıraktım. Gözümden süzülen yaşlarım yanağımdan kayarak yastığımı ıslatıyordu. Bor boşlukta kaybolmuş gibiydim, Oya teyzenin söyledikleri kafamı allak bullak etmişti. Adal'ın yanımda olmayışı tüm o allak bullak düşüncelerimin ve duygularının arasına birde merak ve endişe duygularını katıyordu. Neredeydi, ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu. Bu sorular daha önce aklımı bu kadar kurcalamazken şimdi kafayı yedirtecek duruma getiriyordu beni. Her gözlerimi kapamaya çalıştığımda aklıma kahverengi gözleri ile Adal geliyordu.


Üstüme çektiğim pikeyi biraz iterek Komidinden telefonumu aldım ve saate baktım. Gecenin heybetli karanlığı tüm gökyüzünü örtmüş, gri bulutlar kükreyerek yağmur yağacağının haberini veriyordu. Saat dört olmuştu ancak gözüme bir gram uyku girmemişti. Ağlamaktan yorgun düşmüş vücudum uykuya direnmekte kararlı idi. Gözlerim büyük ihtimalle kızarmış ve şişmişti. Her geçen saniye bana kıyamet gibi grlirken tüm buzlarım erimiş, duvarlarımdaki tuğlalar bir bir çekiçle kırılarak un ufak olmuştu. Gece, içimde kalan son ışığımı ben ağlarken karanlığına gömmek için ısrarcıydı. Pencereye çarpan yağmur damlaları odanın içindeki tek sesti kulaklarıma gelen.


Başımın üstüne koyduğum yastığımı kaldırarak burnumu çektim. Odayı çok az aydınlatan Oya teyzenin lambasını uzanarak elime aldım ve yatakta oturur pozisyona geldim. Ayaklarımla yerdeki ayakkabılarımı bularak üstüne bastım ve dikkatlice ayağa kalktım. Elimdeki feneri önüme tutarak dikkatlice pencerenin önüne geldim ve elimdeki feneri yere koydum. Yere koymam ile birlikte odayı aydınlatan fenerin ışığı tamamen kayboldu. Elimi soğuk cama koyarak gökyüzüne baktım. Bugün gökyüzünde yıldız yoktu, sadece ay aydınlatıyordu geceyi. Titreyen ellerimle pencerenin kulpuna uzandım ve kulpu yavaşça aşağıya çektim. Açılan pencere ile bedenimi saran soğuk rüzgar içimi titretti. Yüzüme çarpan yağmur damlalarıyla rüzgar tüm bedenimi kaskatı keserken gözyaşlarım yağmur damlaları ile birbirine karışıyor yanağıma süzülüyordu.

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin