"Nasıl seni öylece boş bir kağıt misali yırtıp atabilirim? Kalbim sana bu kadar bağlanmış, seni saran kollarım sıcaklığından kopmamak için sıkıca birbirine kenetlenmişken, söyle bana!" diye bağırdığımda biraz daha sıkı sarıldım ona gitmesinden korkarcasına. Adal burnunu çektikten sonra başını biraz eğerek kulağıma fısıldadı: "Söylesene, kalbimin bu kadar hızlı atmasını, her gülüşünde cennetten bir parça; her ağlayışında sonu görünmeyen bir uçuruma düşüşümü gösteren, kokusuyla ciğerlerimi büyüleyen, denizleri, okyanusları bile kıskandıran mavi gözleri ile gözlerimi delip geçen, saçlarının uçmasını sağlayan rüzgardan bile kıskandığım senin nasıl beni ardında bir anı olarak bırakmanı isterim? Her zaman rutin geçen hayatımı birden ortaya çıkarak farklı bir evreni görmemi, farklı duyguları hissetmemi, farklı rüyalar ve hayaller kurmamı sağlayan küçük kız beni bırakıp giderse ne yaparım?" Adal'ın etrafına sardığım kollarım yavaşça gevşediğinde hıçkırarak yere çöktüm ve daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım.
Adal yavaşça beni kaldırarak kucağına aldığında her zaman olduğu gibi yüzümü sakladım gene boynuna... Bir süre öylece kaldık, nefes alış-verişlerimizle anlaştık. "Rüzgar yağmuru sevdiyse ne olmuş? İster fırtına, ister tayfun olsun rüzgar bırakmak istemiyorsa yağmuru kim ne yapabilir? Hortum olsak, etrafı yıksak geçsek kim engelleyebilir? Aramızdaki küçük engellerin bizi yok etmesine izin verirsek bu aşk duygusunu tatmış olanların yüzkarası olduğumuzu göstermez mi? Bırakmıyorum seni! Ne kadar kaçarsan kaç gene bulacağım gittiğin her yerde seni! Sanma ki sen orada bana sarılmasan bile seni bırakacağımı, gene gelirdim yanına sen istemesen bile! Olur da sendeki aşk tomurcuğu çiçek açmaz ise bendeki filizlenip çiçek açmış aşkımla seni uzaktan severim, gene bırakmam seni yalnız..." diye fısıldayarak denize doğru yürümeye başladığında boynuna daha sıkı sarıldım. Bir süre sonra denizin kenarına geldiğimizde yere yavaşça oturarak başımı eliyle kaldırarak gözlerini gözlerime kenetledi.
Mavi gözlerimi kahverengi gözlerine diktim. Kalbim sanki bir kuştu ve kafesinden çıkmak için çırpınıyordu şuan. O hep benim yanımdaydı, beni anlıyordu, beni dinliyordu ve en önemlisi tüm geçmişime rağmen bana kahkaha attırabiliyordu... Onu seviyordum, her şeyiyle, tüm sakarlığıyla, tüm mutluluğuyla, tüm hüznüyle, tüm eğlenceli haliyle, tüm çaresizliğiyle...
" Biliyorsun," diyerek yutkundum ve başımı önüme eğerek dolmuş olan gözlerimi ondan sakladım. "Ben yetimhaneden Tom amca sayesinde ayrılmıştım.Yıkık döküktüm sanki o zamanlar, erken yaşta kaybettiğim ailem ruhsal yönden bana çok zarar vermişti..." dedim ve burnumu çekerek devam ettim. "Sonra, o benim tekrar şefkati hissetmemi sağladı, Tom amca... Onun sevgisi beni kendime getirmişti, tekrar yaşama isteği uyandırmıştı içimde... Ailemin yokluğunu neredeyse onun sayesinde hiç hissetmiyordum, ama hayat benden onu aldığında sanki bir vazo gibi parçalandım ve ne kadar birleştirlirsem birleştirileyim asla eskisi gibi olamadım... Kalbimi ikinci kez kaybettim sanki, yıkıldım, yok oldum, harabe gibiydim. Sessiz gecelerde saatlerce ağlardım her gün, " diyerek gözlerimi onun gözlerine diktim, o güzel kahve tonunu çok seviyordum... Gözümden süzülen bir damla gözyaşımı elimin tersiyle sildim ve burnumu çektim. "Sonra sen çıka geldin ve hayatım değişti. Benim kahramanım oldun Adal, sen benim kaybettiğim tüm her şeyime rağmen bir umut ışığı oldun..." dediğimde bana tüm o kızarmış ve şişmiş gözlerine rağmen gülümsedi ve bir anda gözleri parladı.
"Git desem bile gitme... Bırakma beni karanlığımla baş başa, çünkü savaşacak kadar güçlü değilim..." dediğimde bana gözleriyle gökkuşağını gösterdi. "Biz şu gökkuşağında olmayan beyazız. Her renk, her duygu var bizde, hepsinden üstünüz. Çünkü ancak hepsi birleşse bizi ortaya çıkartabiliyorlar, bırak beyaza renk demesinler, farkımız olsun." dediğinde gülümseyerek gökkuşağına baktım. 'Farkımız olsun', diye içimden tekrar fısıldadım.
Adal beni sıkıca tutarak ayağa kalktığında ıslak saçım aniden derimi süzüp geçen rüzgar ile uçuştuğunda titredim. Adal bana daha sıkı sarıldıktan sonra hastaneye doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı, ben ise onun başının ardından güneşin doğuşuyla semadaki renk cümbüşünün denize olan yansımasına bakıyordum. Burnuma dolan çam kokusu uykusuzluğumu katlanılamayacak hale getirdiğinde yavaşça gözlerimi kapattım...
*
Gözlerimi araladığımda karşımda silahlı adamlarla ne olduğunu anlayamadan elimi tutarak beni arkasına çeken elle sendeleyerek donakaldım. Adal önüme geçmiş karşımızdaki silahlı adamlara bağırırken şaşkınca sağıma ve soluma baktım. Üstümde gene aynı beyaz elbise vardı; o gün rüyamda ailemi gördüğümde de bu elbiseyi giyiyordum... Yutkundum ve şaşkınca çevreme baktım. Aniden o bembeyaz çevre yok olmuş, yerine yavaş yavaş şekiller belirmeye başlamıştı. Adal elimi güven verircesine sıktığında gözümden bir damla yaş süzüldü, aynı ormandaydık... Ailemi kaybettiğim ormanın tam ortasındaydım.
Şaşırmış bir şekilde etrafı incelemeyi bir kenara bırakarak karşımdaki adamlara bağırmak için ağzımı araladım fakat ne bir bağırış ne de bir ses çıkmıştı ağzımdan. Boğazıma bir şey oturmuştu sanki, yutkunamadım bile... Adal'ı kendime çevirdiğimde aniden gözleri kocaman oldu ve yere çöktü. Ağzımdan gelen kan ile boğazım parçalanırcasına bağırmıştım, ama sesi yoktu. Karanlık ormandan çıt bile çıkmıyordu...
Silah bir kez daha ateşlendi, Adal karnını tutarak yere yığıldı fakat yüzünde bir gülümseme vardı ve hiç solmuyordu. Gözlerime bakarak ellerini ellerime uzattı. Hiç düşünmeden elimi ona uzattım ve yere çöktüm. Bağırıyordum ama sesi çıkmıyordu, 'Ben yalnız bırakma!' diye art arda sıralıyordum cümlelerimi ona. Ellerini avuç içime alarak öptüğümde silah bir kez daha patladı, Adal tam anlından vuruldu; ama gene de kapanmamıştı gözleri ve bana gülümsüyordu, öldüğünü kanıtlayan ellerinin artık ellerimi tutmamasıydı...
Başımı yavaşça sağıma doğru çevirerek bize silah doğrultan adamlara baktım. Gözlerimi açıp kapattığımda arkalarında beliren yıkık dökük tahta ev ile gözyaşlarım çoğaldı. Aniden evin içinden süzülen parlak ışık bize doğru yaklaşmaya başladığında ardındaki her şeyi yıkıp kül ediyordu. Birden kulaklarıma ezilen yaprak sesleri dolduğunda sese doğru baktım. Annem, babamın elini sıkıca tutmuş koşuyorlardı. Sağıma döndüğümde silahlı adamlar onların peşinden koşmaya başladılar.
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek Adal'ın elini bıraktım ve peşlerinden koşmaya başladım. Beyaz ışık yaklaştıkça daha da hızlanarak onlara yetişmeye çalıştım fakat aramızda çok fazla fark vardı. Arkamı dönerek yaklaşan ışığa baktım. Aniden kulağıma dolan ve benim korkuyla irkilmemi sağlayan silah sesiyle yere çöktüm ve elimle yüzümü kapatarak ağlamaya başladım... Kalbim sıkışmaya başlamıştı ve nefesim daralmıştı. Ellerimi yüzümden çekerek yere, çimenlerin üstüne koydum. Işık gitgide yaklaşıyordu. Birden bir silah sesi daha duyuldu, ardından kulakları çınlatan kadın çığlığı. Bağırarak boğazım parçalanırcasına ağlamaya başladım. Beyaz ışık aniden ilerlemeyi kesti, ardından ışığın ortasından çocuk hıçkırık sesleri geldi... Bulanık gördüğümden dolayı kim olduğunu anlayamıştım, ayağa kalkarak gözümden süzülen gözyaşlarımla ışığa doğru yürümeye başladım.
Sese iyice yaklaştığımda gözlerimi elimle sildim ve karşımdaki küçük pembe elbiseli kıza baktım. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken yere çöktüm ve küçük kıza doğru elimi korkarcasına uzattım. Yüzünü kendime doğru çevirdiğimde sinirli mavi gözlerle bana bakan küçüklüğümle karşı karşıya kaldım. Gözlerimi kırpıncaya kadar etraf zifiri karanlığa bürünmüştü. Şaşkınca etrafıma bakarken burnumu çektim ve küçük Yağmur'un arkasında sakladığı elini tutmak için uzandım. Aniden elime sertçe vurarak beni ittiğinde yere sırtüstü düşerek ağlamaya başladım. Küçük Yağmur sinirli bir şekilde yüzüme yaklaştığında arkasında sakladığı ellerini ve ellerinde tuttuğu keskin bıçağı bana doğrulttu. Başımı onu onaylamazcasına salladığımda gözünden bir damla yaş yanağına doğru süzüldü ve "Onları sen öldürdün!" diye bağırarak bıçağı sertçe kalbime bastırdı.
Baya uzun zamandır bölüm atamadığım için özür diliyorum! Sınavlarım nihayet yavaş yavaş bitme aşamasına geldi, yani birkaç tane kaldı. Artık sizlerleyim!^^ Yeni okuyucularımı gördüm, çok mutlu oldum. Hele bir de yorum attıklarını görünce cidden hoplayıp zıplayasım geldi ama toplum içindeydim :D
Gerçekten hepinize çok teşekkür ederim beni anlayışla karşıladığınız için. Umarım bölümü beğenmiş ve severek okumuşsunuzdur! En kısa zamanda yeni bölüm ile karşınıza çıkacağım :D ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miras Mektubu #Wattys2014
Teen FictionKapağı hazırlayan Melis Oral'a teşekkür ediyorum ^^ Mavi gözlerimi kahverengi gözlerine diktim. Kalbim sanki bir kuştu ve kafesinden çıkmak için çırpınıyordu şuan.O hep benim yanımdaydı, beni anlıyordu, beni dinliyordu ve en önemlisi tüm geçmişime r...