26.Bölüm 2/2

212 15 4
                                    

Bedenimi saran sıcaklık hissi en ufak hücrelerime kadar etki ederken düşüncelerim odanın sessizliğinde yolunu kaybetmişçesine aklımda dolaşıyordu. Adal'ın düzenli bir şekilde inip kalkan göğsü ve nefes alış verişleri uyuduğunun garantisini veriyordu bana. Zor olsa bile ellerimi saçlarına koydum ve saçlarıyla oynamaya başladım. "Senden nasıl uzak duracağım..?" diye fısıldadım. Sahi, nasıl uzak duracaktım ondan? Göz kapaklarım iki gün boyunca kapalı olmasına rağmen hala kapanmak için ısrar ediyordu. Adal'ın saçlarındaki elimi boynuna getirdim ve kollarımı boynuna sardım. "İyi geceler..." diye fısıldadım ve başımı kaldırarak Adal'ın yüzüne baktım. Ağzı açık kalmış, gözleri hafif aralık, saçları dağılmış bir şekilde uyuyordu. Uyurken gözleri sanırım tam kapanmıyordu, onun hakkında yeni bir bilgi demekti bu. Tekrar eski halime dönerek derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. Birkaç gün önce yaşadığım olaylar sanki Adal yanımdayken hiç olmamış gibi, umrumda değil. Adal hala yanımda ve sanırım bana değer veriyordu, ya da ben bunu anlamıştım.

*

Duyduğum fısıltıların ardından yavaşça gözlerimi araladım. Dicle ve Adal tartışıyorlardı. Dicle uyandığımı görünce Adal'ı kenara iterek bana gülümsedi va yatağımın yanındaki koltuğa oturarak karnımın üzerindeki elimi tuttu. "Olanları duyduğumda çok üzüldüm, hemen gelmeye çalıştım ama ailemi biliyorsun... İyisin değil mi? Ağrın var mı?" diye bana sprularını sıralayan Dicle'ye omuz silktim ve omuzlarımdaki acıyla yüzümü hafif buruşturdum.

"Ağrım yok ve ben iyiyim, merak etme." dediğimde bana gülümsedi. Birkaç dakika odada sessizlik hakim oldu. En sonunda lavaboya gitmem gerektiği için Adal'ın yardımıyla ayağa kalktım ve ağır adımlarla odanın içindeki lavaboya ilerledim. Lavaboya girdikten sonra elimle şakaklarımı ovuşturdum. Aynaya doğru ilerleyerek yüzüme bakmaya başladım. Kaşım patlamış, gözüm morarmış, burnum ve yanağım çiziklerle dolmuştu. Elimi yüzüme getirerek kabuk bağlamış olan çiziklerimin üzerinde gezdirdim. Gözümden süzülen gözyaşım ile ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Tom amcanın en ufak izde bile kavga ettiği güzel yüzüm şimdi yaralarla doluydu...

Suyu açtım ve avcuma doldurdum. Yaralarımı acıtmayacak şekilde yüzüme suyu çarptım ve kendime gelmeye çalıştım. Söz vermiştim ve arkasında durmam gerekiyordu ama  bazen çok zorlanıyordum. Etrafımda olan insanların beklentileri sanırım fazla geliyordu, yani üniversitemi bitirmem iyi bir işe sahip olmam ve buradan ayrılmam... Ben buraya aittim oysa bana göre, İstanbul bana kucak açmıştı ve ben bunu elimin tersiyle itemezdim, bir bakıma sarılmaya zaafım vardı sanırım.

Ellerimi kuruladıktan sonra ağır adımlarla lavabonun kapısına ilerledim ve derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Adal bana gülümsedikten sonra yardım için yanıma geldi. Ona göz devirdim ve yatağıma doğru ilerledim. Canım hareket ettikçe acıyor olabilirdi ama bu yürüyemeyeceğim ya da tek başıma iş ya da herhangi bir şey yapmayacağım anlamına gelmezdi, değil mi?

Yatağıma sırtıma dikkat ederek yattım ve gözlerimi kapattım. Dicle'yi odada görmemiştim, ailesi çağırmış olmalıydı büyük ihtimalle. "Dicle acil bir işi çıktığını söyledi ve az önce gitti. Senden çok özür dilediğini belirtmemi de istedi. " diyen Adal'ı başımla onayladım. Dicle ile arkadaş değildik, zaten bunu ona en başta belirtmiştim. Yanımda durmasına gerek yoktu. Benim hakkımda tek bildiği sırrım Adal'a karşı olan hislerimdi, ama bu onu benimle arkadaş yapacak kadar yakın yapmazdı. "Aç olduğunu biliyorum bu yüzden sana yemek sipariş ettim, birazdan gelir. " diyen Adal'a minnet duyan gözlerimle baktım. Gerçekten çok açtım ve karnım ağrımaya başlamıştı, genelde acıkınca karnımda hafif bir ağrı oluşturdu.

Bir süre ikimizde sessiz kaldık. Adal yatağın bir ucunda ben bir ucunda tavanı izliyorduk. Ona ne zaman söylemeliydim yollarımızı ayırmamız gerektiğini, hem kalbim izin verecek miydi? Başımı Adal'a doğru hafifçe çevirdim, canını sıkan bir şey vardı sanırım. Elimi yanağına koydum ve gözlerini bana çevirmesini sağladım. Hüzünlü gözleri denizime demir atmıştı ve tekrar denizde ilerlemek için demiri çekmeye çalışsalar bile o demir denizime sağlanmıştı bir kere, bir daha nasıl çıkarırdım o demiri? Bir daha nasıl aklımdan çıkarıdım o hüzünlü gözleri?

"Söyle bana, sana ne oldu da bu kadar üzüldün? " dediğimde Adal bana durgun gözlerle baktı. "Aklımdan sana herhangi bir zarar geleceği düşüncesini çıkartmaz oldum. Aklım çıkıyor senden uzaklaşınca başına bir şey gelecek diye. " diye fısıldayan Adal'a dolu gözlerle baktım. "Hayatımı değiştiremem,  ben buyum. " diye fısıldadığımda Adal'ın kaşlarını çattı.

"Sen bu değilsin..." diye fısıldadığında kaşlarını çatma sırası bendeydi. "Ben buyum. " diye tekrar fısıldadım. "Hayır değilsin! Bu sadece arkasına saklandığın bir maske o kadar. Sen bu değilsin ve asla da olmadın. " diye sesini biraz yükselten Adal'a sıkıca sarıldım. Benim bile kendimi inandırdığım yalanıma o inanmamıştı. "Nasıl bilebilirsin? " diye fısıldadığımda Adal saçıma bir öpücük kondurdu. "Çünkü seni..." diye fısıldadığında odaya sessizlik hakim oldu. "Çünkü seni tanıyorum. " diyerek cümlesini tamamlandığında yüzümde bir gülümseme oluştu. "Sen beni bu kadar iyi tanırken ben seni daha yeni yeni tanımaya başlıyorum. " diye fısıldadığımda Adal bana güldü. "Yardımcı olayım biraz. En sevdiğim renk mavi, en sevdiğim yemek pizza, en sevdiğim müzik aleti piyano, en sevdiğim mevsim kış, en sevdiğim içecek sıcak süt. " dediğinde kıkırdadım. "Sıcak süt? " diye fısıldadığımda Adal güldü. "Ben sütü çok severim, bak bu da yeni bilgi. " dediğinde kıkırdadım.

Hakkında yeni bilgi edindiğimde bile kalbimin ritmi değişirken nasıl kendimi ondan hoşlanmadığımı söyleyerek kaldırabilirdim ki? Bu hoşlanma bile değildi, sevgi ve hoşlanma arasındaki ince çizgiydi sanırım. Kapı çaldığında Adal benim yerime kapıya seslendi. Kapı açıldığında görüş alanıma pizzacı çocuk girdiğinde Adal aceleci bir tavırla ayağa kalkarak pizzaları aldı ve parayı uzattı. Çocuk odadan çıkarken Adal bana kaşlarını çatarak baktı. "Ben odadan çıkayım seni ve pizaayı getiren adamı yanlız bırakayım istersen? " dediğinde gülmemek için nefesimi tuttum. "Çocuk 18 yaşında bile değildir belki Adal, ne saçmalıyorsun? " dediğimde Adal bana omuz silkti ve pizza kutularıyla beraber yatağa oturdu. "Hasta birisine hastanede pizza yedirildiğini ilk defa sende görüyorum Adal." diye fısıldadığımda Adal bana göz devirdi. "Hastane yemeklerini hiç sevmem, al sana yeni bir bilgi daha." dediğinde kıkırdadım. Elimi pizza kutularına uzattığımda Adal bana kaşlarını çatarak baktı. "Sana yemeğini ben yedireceğim." dediğinde gülmeye başladım. "Bu da nereden çıktı şimdi? " dediğimde Adal omuz silkti. "Genelde hastalara yemeklerini hep yanındaki kişiler yedirir, bilmiyor musun? " dediğinde ona göz devirdim. "Şuan kahvaltı niyetine pizza yiyorum, hayatım hiç bu kadar mükemmel olmamıştı(!) " dediğimde Adal burnunu buruşturdu. "Sana da hiçbir şeyi beğendiremiyoruz ha!" dediğinde şakayla karışık omzuna hafifçe vurdum. O haklıydı, ben asla kötü kız olmamıştım ve olamayacaktım.

"Yağmur, tüm bu işleri bırakarak benimle kaçar mısın? Eğer sana zarar gelmeyecek her türlü yolda yanında olmaya hazırım, sen sadece iste.... " diyen Adal'ı ilk başta anlamasamda sonrada kelimeleri birer birer birleşip beni şaşkına çevirecek cümleleri oluşturdular. Ben ondan uzak kalmak isterken o şuan benim onunla kaçmamı istiyordu...

Biliyorum, geç geldi ama bölümü kaybettim ve yazacak zamanı bulamadım. Sizden özür diliyorum, umarım beğenmişsinizdir.

En kısa zamanda yazamadığım bölümleri karşılamaya çalışacağım,  yeni bölümde görüşmek üzere. Oy ve yorum bırakmayı unutmayın *~* ♡

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin