22.Bölüm

387 19 11
                                    

Şu sıralar gerçekten çok moralim bozuk. Uğraşıyorum ve her bölümü +2000 yapmaya çalışıyorum. 3 günde bir yeni bölüm atıyorum ama oy ve okuma oranı çok dengesiz. Cidden çok üzüldüm, eğer kitabı beğeniyorsanız bir oyu çok görmemelisiniz bence. Wattpad'deki kitapların bazılarına bakıyorum, noktalama yanlışları, yazım yanlışları, 's.s.s.s' ya da 'ğ' harfinin kullanımının bol olduğu hikayeler 8K, 20K oy almış. Bunu eleştirmek ne haddime biliyorum ama bu kitapları gördükçe üzülüyorum. Ben burada hikayem mükemmel demiyorum ama onca okuyan sayısı olmasına rağmen gelen oy çok az.

Üzülüyorum açıkçası,  tüm gece yatmadan önce 'Yanlış yaptığım yer mi var ya da okurlarımın hoşuna gitmeyen?' diye düşünmekten kafayı yiyeceğim sanki. Gerçekten çok üzüldüm. Bu kadar az oy olduğunu görünce insanın yazası gelmiyor... Sorun oy ile ilgili değil, benim için oyun aslında zerre kadar değeri yok ama wattpad te bir kitap ancak popülerse okunuyor. Yani hikayenin beğenilmesi için 's.s.s.' gibi şeyler mi yapayım ya yada yazım yanlışları ile mi doldurayım bölümü? Benim için birkaç oyun değeri olmasada okuyucu kazanmak için buna ihtiyacım olduğunu biliyorum.

Lütfen, sizden rica ediyorum kitabın gelişmesi için oy bırakın ya da benim için önerilerinizi söyleyin, cidden bugün üzüldüm sadece sizden biraz yardım istiyorum... Şimdiden teşekkürler tüm okurlarıma. ^^ Sizi seviyorum. ♡♥

Gözlerimi kulağıma dolan yağmurun sesiyle araladım. Güneş yeni doğmak üzereydi, bu sebeple pencereden gözüktüğü kadar turuncunun tonları gökyüzüne yavaş yavaş yayılıyordu. Kara bulutlar gelecek şiddetli yağmurun habercisiydi, hatta şimdiden hafif hafif sepelemeye başlamıştı. Gözlerimi kapatarak kulağıma, cama çarpan yağmur damlalarının sesinin dolmasına izin verdim. Bugünlerde kendimi çok yoruyordum ve hayatımın düzenli devam etmemesi canımı sıkıyor, değişen ruh hallerim beni geriyordu. Bir anda mutsuzken bir anda kahkahalarla gülebiliyordum, belkide çok yalnızdım...

Adal'ın uyanmamasına dikkat ederek yataktan kalktım ve elimle boş olan serumun asılı olduğu tekerlekli askıya benzeyen sopayı tuttum. Ayakkabılarımın üzerine basarak ayağa kalktım ve soğuk zemine ilk adımımı attım. Sıcak ayaklarım soğuk zemine deydiği anda vücudumu saran titreme ürpermemi sağlamıştı, serum askısını tutarak çıplak ayaklarımla pencereye doğru ilerledim. Pencereye yaklaşarak ellerimi pencerenin üzerine koydum ve dışarıya baktım. Hastanenin bahçesinde duran ambulansın siren sesiyle yüzümü buruşturdum ve başımı biraz aşağı eğerek ambulansa baktım, genç bir bayan, elini tutan küçük kız ve acılı bir adam...

Dikkatice benden iki adım uzaklıktaki sandalyeyi pencerenin önüne çektim, saat erken olmasına rağmen bir gram uykum yoktu, düşüncelerim gene beni boğuyordu. Ellerimle gözlerimi ovdum ve sessizce esnedim. Bugün günlerden perşembeydi, annemin doğum günü, 4 Aralık Perşembe. Bugün onun doğum günüydü, mezarına bile gitmeyen birisi olarak şimdi mezarına gitsem ona ne söyleyecektim? Pencereyi biraz açtım, yüzüme vuran, saçlarımı yalayıp geçen soğuk rüzgar biraz ayılmamı sağlamıştı. Gözlerimi kapatarak yüzüme çarpan soğuk yağmur damlalarını hissettim, sessiz odada kafamın içinde artan düşüncelerimin çığlıkları gözlerimin dolmasını sağlıyordu; çünkü düşüncelerim 'Anne!' diye bağırıyor, bana ailemi kaybettiğim günü hatırlatıyordu.

Eğer annem yaşasaydı mutlaka şuan babamla ona bir şeyler olmak için alışverişe çıkmış olurdu, çünkü o her zaman hediye almayı unuturdu. Onlarca mağza gezer en sonunda en çok beğendiğimiz hediyeyi alır ve annem işten gelmeden önce evi süslerdik. Tabii sadece 4 yaşındaki anılarımı rahatlıkla hatırlıyorum ama annem her doğum gününde 'Baban gene hediye almayı unuttu ve son anda hazırladınız bu süprizi değil mi?' der babamla dalga geçerdi. Ailemle geçirdiğim günler benim için paha biçilmezdi, keşke şuan yanımda olsalar...

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin