Adal'ı alarak arabaya bindim. Bir şey demeden beni takip ediyordu. Kapıyı açarak arabaya girmesine yardım ettim. Fazla yarası yoktu ama karnına yediği tekmeler yüzünden rahat yürüyemediği belliydi.
Arabaya bindim ve gazı kökledim. Bir anda çantamı kafeteryada bıraktığım geldi. İçinde önemli bir şey yoktu ama benim için önemi vardı. Arabayı ani bir frenle durdurdum ve keskin bir dönüş yaptım.
Şu an Adal'dan daha önemliydi çantam. O çantayı bana Tom amca almıştı ve kaybedersem kendimi asla affetmezdim. Benim için değeri büyüktü.
Arabayı üniversitenin park alanına park ederek hızla Adal'a açıklama yapmadan arabadan indim ve koşarak kafeteryaya girdim. Gözümle önceden oturduğum masayı tarıyordum. Yoktu! Lanet olsun ki yoktu!
Masaya ilerledim ve masaya baktım. Masada 2 erkek oturuyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlardı.
"Siz ikiniz burada siyah bir çanta gördünüz mü? " Sağ tarafta oturan genç karşısında oturan çocuğa baktı. Sinirlerim ve endişelerim git gide artıyordu.
"Bir şey söyleyin!" O kadar çok bağırmıştım ki tüm kafeterya buraya odaklanmıştı. Sol tarafımdaki çocuk konuşmaya çalışıyordu. Ona sinirli gözlerimi diktiğimde yutkundu ve sonunda konuştu:
"Dicle'nin elinde siyah bir çanta görmüştüm. " Kafeteryaya baktığımda Dicle burada değildi. Çocuk ne diyeceğimi anlamış olacak ki hemen cevap verdi:
" Dicle az önce lavaboya makyajını tazelemeye gitti. " Bunu nereden bildiğini bilmiyordum ama koşarak üst katta olan lavaboya gittim.
Kapıyı aniden açtığım için içerideki kızlar korkmuştu. Onları umursamayarak Dicle'ye döndüm. Elinde benim çantam bana sırıtıyordu.
"Beni öyle kolay kolay yenebileceğini düşünmedin değil mi? Burası benim mekanım! " Sinirden kudurmuş durumdayken bana bunu söylememeliydi.
Aniden elime doladığım saçını o kadar sert bir şekilde çektim ki kızın çığlıkları her yerde yankılandı. Elinde tuttuğu siyah çantamı aldım ve boşta kalan elimle omzuma taktım. Saçını bıraktığım anda geri çekilmeye çalışan kıza sağlam bir yumruk attım. Kulağına yaklaşarak tıslamaya benzer bir sesle konuştum:
"Eğer bir daha benim eşyalarıma dokunmaya hele de benim eşyalarımı almaya çalışırsan yemin ederim seni öldürürüm! " Arkamı döndüğümde tuvaletin açık kapısından bizi izlediklerini fark ettim.
Son bir kez Dicle'ye bakarak önüme döndüm ve hızlı adımlarla çıkışa ilerledim. Tam çıkacakken birisinin adımı seslendiğini duydum. Topuğum üzerinde dönerek arkama baktım. Adal karnını tutarak bana doğru koşuyordu. O durumda arabada kalacağını düşünüyordum.
Bir yandan koşarak diğer yandan kanını tutarak yanıma geldi. Tam ağzını açarken bakışlarımı görerek sustu. Kapıyı açarak geçmesini bekledim onun arkasından da ben çıktım.
Arabama doğru ilerleyerek kapıyı onun için tekrar açtım. İlk defa birisine bu denli yardım ediyordum. Şoför kapısını açarak bindim ve arka koltuğa çantayı bıraktım. Çantanın içine bakamamıştım çünkü benim için önemli olan içindeki değildi.
Gazı kökledim ve ana yola çıktım. 15 dakikalık yolun sonunda barın önüne gelmiştim.
Bu bar önceden Tom amcanındı ama o ölünce bıraktığı mirasında her şeyini bana bıraktığı yazıyordu. Kapının önündeki koruma kapımı açmak için uzandığı sırada gözümle diğer kapıyı gösterdim. Koşarak kapıya gitti ve Adal'ı alarak içeriye götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miras Mektubu #Wattys2014
Roman pour AdolescentsKapağı hazırlayan Melis Oral'a teşekkür ediyorum ^^ Mavi gözlerimi kahverengi gözlerine diktim. Kalbim sanki bir kuştu ve kafesinden çıkmak için çırpınıyordu şuan.O hep benim yanımdaydı, beni anlıyordu, beni dinliyordu ve en önemlisi tüm geçmişime r...