27. Bölüm 2/2

181 15 7
                                    

*

İşittiğim seslerden dolayı gözlerimi yavaşça araladım ve odayı süzmeye başladım. Aklıma Adal'ın gelmesiyle dolan gözlerimden bir damla yaş süzüldü yanağıma doğru. Ya ona bir şey olursa, ben ne yapardım? Ondan uzak kalmam gerekiyordu, her fırsatta yanına gitmem ya da çağırmam değil! Bütün bunlar benim suçumdu, ona zarar verebileceklerini bile bile ondan uzak kalamamıştım işte... Şimdi ya onun başına bir şey geldiyse, diye düşünmek yerine ondan ayrı kalmayı ve güvende olmasını sağlamayı dilerdim. 

Gözümden süzülen yaşlarımı elimin tersiyle sildim ve yatakta oturur pozisyona gelerek ayaklarımla ayakkabılarımın üstüne bastım. Tam ayağa kalkacağım sırada kapının açılması ile birlikte içeriye Adal, doktor ve genç bir hemşire girmişti. Ağladığımı gören Adal'ın yüzü bir anda endişe ile kaplandı ve yanıma koşar adım gelerek bana sarıldı. Başımı Adal'ın göğsüne yasladım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. "Sana," diye fısıldadım ve ona daha sıkı sarıldım. "Sana bir şey olacak diye çok korktum..." dediğimde Adal bana sarılmayı kesmeden yanıma oturdu saçıma küçük bir buse kondurdu. "Buradayım... Yanındayım, lütfen ağlama..." diye fısıldadığında başımla onu onayladım ve sakinleşmeye çalışarak burnumu çektim. Ya beni saran, güven veren, şefkati hissettiren, sıcaklığıyla tüm vücudumu yakıp kavuran bu kolları bir daha hissetmeseydi, o zaman ne yapardım ben? Onun bana sarılmasına nasıl bir balığın, çiçeğin suya, kurumuş bir toprağın yağmura, bir bebeğin anneye, bir insanın oksijene, bir müziğin notalara, ana renklerin diğer renkleri oluşturması için birbirlerine, matematiğin sayılara, kelimelerin harflere ihtiyacı varsa o kadar ihtiyacım vardı... Ben kendimi 'Onsuz kendimi kaybederim' düşüncesiyle şartlamışken şimdi onu bırakmam gerektiğini bağırıyordu demirden kapıların arkasına defalarca kez kilitlediğim, lakin Adal'ın yanında demirden kapıların bile kilitlemeye gücünün yetmediği düşüncelerim. 

Duyduğum öksürük sesiyle Adal'ın belinden kollarımı çektim ve gözlerimi doktora çevirdim. Onu daha önce görmemiştim, sanırım doktorumu değiştirmişlerdi. Orta yaşlı, kısa boylu, kahverengi saçlı birisiydi. Bizi büyük bir gülümsemeyle süzerken, "Biz sizi rahatsız etmeyelim, bu yüzden hemen kontrollerinizi yaparak sizi yalnız bırakalım. Bu arada belki merak etmişsinizdir, eski doktorunuzun işi çıktı bu yüzden sizinle burada kaldığınız süre boyunca ben ve yardımcım ilgileneceğiz." diyen doktoru başımla onayladım ve yanındaki hemşireyi süzdüm. Orta boylu, zayıf, kumral saçlı bir kızdı ve gözlerini Adal'dan bir an olsun çekmiyordu. Ona kaşlarımı çatarak baktığımda bana gülümsedi ve başıyla selam verdi. Ona selam vermek yerinine başımı sadece onun fark edebileceği şekilde sağa sola salladım ve gözlerimi kısarak ona baktım. Ne demek istediğimi anlamış olacak olmalı ki gözleriniz bizden çekerek parmaklarıyla uğraşmaya başladı.

Adal doktorun yanıma gelmesi için ayağa kalkarak odanın köşesindeki tekli koltuğa ilerledi. Adal'ın tekli koltuğa oturmasıyla doktor koşar adım yanıma geldi ve yaralarımı kontrol etmek için hastane kıyafetimin çıtçıtlarının birazını açtı. Ben gözlerimi Adal'dan ayırmazken odanın içindeki hemşire Adal'ın yanına ilerledi ve Adal'ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Adal güldüğünde ve başıyla onu onayladığında kaşlarımı kaldırarak hemşireye baktım. Kalkık kaşlarım yavaşça çatılırken sinirli bakışlarımı Adal'a çevirdiğimde Adal bana göz kırptı ve oturduğu koltuğunda biraz daha geriye yaslandı. İçimde durduk yere oluşan sinirlenme hissiyle hemşireye gözlerimi kısarak baktım. Hemşire bana bakarak güldükten sonra Adal'ın kulağına bir şeyler daha fısıldadı. Adal bana baktıktan sonra hemşireyi başıyla onayladı ve güldü. İçimi yakıp kavuran his bu sefer Adal'ın bana sarılmasıyla oluşan his değildi, aksine sinirden ve öfkeden kudurur gibi olmuştum. Hemşirenin Adal'a ne söylediğini bilememek ile birlikte içimdeki merak duygusunu doruklarına kadar yaşıyordum sanırım.

Adal'ın sinirli gözlerimi görmesine rağmen hemşireyle konuşmaya devam etmesi canımı sıkmıştı. Gerçi ona karışamazdım onun sevgilisi değildim sonuçta, biz sadece... Arkadaştık, ne kadar canımı sıksa bile arkadaştık onunla... Başımı önüme eğdim ve onlara bakmamaya çalıştım. Doktorun sonunda sırtıma kremi sürmesiyle yüzümü buruşturdum ve dudağımı dişledim. Yaralarımın üstüne sürdüğü krem canımın eskisine oranla iki kat yanmasını sağlamıştı. Elimin üstündeki sıcaklık ile gözlerimi açtığımda Adal'ın elimi tuttuğunu fark ederek elimi geri çekmem bir olmuştu. Bana şaşkın bir şekilde bakan Adal'a tepkisiz bir şekilde baktım. Doktor sonunda kontrollerimi tamamladığında sırtıma sürdüğü kremi  önlüğünün cebine koyarak çıtçıtlarımı kapattı. Dikkatli bir şekilde yatağıma uzandım ve bana gülümseyerek bakan doktora gözlerim çevirdim.

"Bizi çok korkuttunuz Yağmur Hanım, sevgilinize çok fazla değer verdiğiniz çok bariz. Bir şeye ihtiyacınız olursa ne yapacağınızı biliyorsunuz. Geçmiş olsun." diyen doktora tam cevap vereceğim sırada doktor ve hemşire hemen odadan ayrıldılar. Derin bir nefes alarak dişlediğim dudağımı serbest bıraktım ve gözlerimi Adal'ın gözlerinden kaçırdım. İçim içimi yiyordu hemşirenin ona ne söylediğini bilmek için ama şuan Adal'a sormak istediğim daha önemli sorum vardı. "O gün, bazı sesler duydum ve lavabodan çıktığımda yerde kan izleri, kırılmış olan vazonun parçaları ve duvarda birkaç ayak izi vardı." dediğimde kahverengilerdin kaçırdığım mavilerimi tam tersini yaparak onun kahverengilerine sabitledim. "Ben..." diye fısıldayan Adal'a merakla baktım. "Ben seni merak etmiştim, kapıyı tıklatacaktım ama kolum vazoya çarptı ve kırıldı. Kırıkları toplayayım derken elimi kestim, pansuman yaptırmak için odadan çıktım. Duvardaki ayak izleri hakkında bir fikrim yok..." diyen Adal'ı tam başımla onaylayacağım sırada gözüm ellerine kaydı. İki elinde de ne sargı ne de yara izi vardı. Yavaşça çatılan kaşlarım ile gözlerimin dolması bir olmuştu. "Yalan söylüyorsun..." diye fısıldadığımda Adal bana şaşkınca baktı. "Neden sana yalan söyleyeyim?" dediğinde bir süre sessiz kaldım. "Pansuman yaptırmaya gittiğini söylemiştin, oysa elinde ne çizik ne kesik ne de sargı var. Şimdi sen söyle bana, neden bana yalan söylüyorsun? " diye fısıldadığımda Adal şaşkın bir şekilde eline baktı ve sonra gözlerini benim gözlerime dikti. Ağzını bir açıyor bir kapatıyordu, benim için bir araya gelemeyen kelimeler gibi onun da kelimeleri bir araya gelemiyordu, ya da bana söyleyecek yalan bulamamıştı...

Umarım olmuştur. Beklettim kusura bakmayın ama bir türlü yazamadım yani aklıma nasıl şeyler ve olaylar kısaca ne yazabileceğim  hakkında bir fikir gelmedi... Adal ile Yağmur'u birkaç bölüm sonra birleştireceğim, sormuştunuz görmeyen vardır ^^ 

Umarım beğenmişsinizdir, oy ve yorum bırakmayı unutmayın ^&^

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin