28.Bölüm 1/2

205 16 3
                                    

Odayı saran sessizlik sabrımın sınırlarını zorluyordu. Bana yalan söylemiş olması ona olan güvenimi zedelemiş, tıpkı temeli yanlış atılan bir bina gibi yıkılıp darmaduman olmuştu. Ondan cevap bekleyen gözlerimi gözlerinden bir saniye olsun çekmemiştim, lakin Adal ağzını açıp bana tek bir kelime bile etmemişti. Bu ondan uzak kalmak için kullanabileceğim tek bahanem olabilirdi lakin, bu bahaneyi kullanarak ondan sonsuza kadar uzak kalmak istiyor muydum? Son zamanlarda onu düşünmediğim bir anım bile yokken şimdi onu hayatımdan çıkarabilecek güce sahip miydim?

Derin bir nefes alarak gözümü kapattım. "Bir açıklaman yok, değil mi? Ben senin için o kadar endişelenmişken, o kadar ağlamışken sen bana yalan mı söylüyorsun?" dediğimde Adal bana şaşkın bir şekilde baktı. Yalan söylemesinin beni bu kadar üzeceğini, ya da sinirlendireceğini hiç tahmin etmemişti. Etmemeliydi de zaten, çünkü ben ne üzgün ne de sinirliydim; ben onun için endişelenmiştim. Onun başına bir şey geleceği için endişelenmiş ve bana yalan söylediği için kırılmıştım sadece... Gururum bana sitemliydi, onun bana yalan söylemesine, beni kırmasına rağmen gene de onu korumaya çalıştığım için...

Adal bir ağzını açıp bir kapatıyordu, o an ne kadar çok isterdim kelimelerin birleşerek ondan uzaklaşmamı engelleyecek cümleler kurmasını... "Güven bir vazo gibidir; paha biçilemeyen, güzel, göz kamaştırıcı renklerle süslenmiş bir vazo... Onu en güvenli yerde saklaman gerekir, kolun çarptığı anda düşüp kırılabilecek bir yere değil, çünkü sen o vazoyu dünyanın en mükemmel yapıştırıcısını getirsen bile eski haline getiremezsin. Mutlaka bir çizik, boşluk ya da çatlak belli olur ve o çatlak paha biçilemeyen vazonun eski ve değersiz bir vazoya dönüşmesine neden olabilir... Ben sana güvendim, ama sen güvenimi bana yalan söyleyerek kaybettin. " dediğimde Adal bana cevap vermek için tam ağzını açtığı sırada başımı olumsuz anlamda sallayarak onu susturdum. "Sen vazoyu kırdın Adal, bir daha düzeltemezsin. Seninle bir daha konuşmak istemiyorum, lütfen benimle hiçbir şekilde iletişim kurma." diye fısıldayarak kendimi ağlamamak için tuttum. Adal'a bakamıyordum bile, biliyordum o kahverengilere bakarsam kendimi tutamayarak göz pınarlarımın taşmasını sağlayacağımı.

"Ya vazonun aynısını tekrar yaparsam, o zaman düzelmez mi her şey?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. "Asla aynısını yapamazsın, bir şey eksik kalır mutlaka..." diye fısıldadığımda Adal sinirli bir şekilde tekli koltuğa tekme attı ve odanın kapısını sertçe açarak ardına bile bakmadan odayı terk etti. Gözümden süzülen gözyaşlarım ile kendimi tutamayarak sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Sırtımda hissettiğim acı, kalbimde hissettiğim acının zerresi kadar etmezdi. Ona son kez sarılsaydım keşke, çekseydim kokusunu ciğerlerime doya doya... Her şey bitmişti, o gitmişti, burada sadece tükenmiş bir ben ve kırık vazomun parçaları kalmıştı. Canım yanıyordu, tüm hayatım boyunca hissetmediğim bir acıydı bu. Adal sadece gitmemişti, yanına hasret kaldığım şefkat, sevgi ve kahkahalarımı da almıştı...

Açık olan odanın kapısına baktım ve gözlerimi kapatarak ellerimi saçlarıma atarak köklerini çekiştirmeye başladım. Kalbimin acısını hissettirmeyecek acıyı bulmaya çalışıyordum ama hiçbir acı kalp acısının önüne geçemiyordu. Gözlerimi açtım ve elimle gözyaşlarımı sildim. Odamın kapısın önündeki, koridoru aydınlatan lambaların aniden sönmesiyle tüm hastane karanlığa gömüldü. Kendimi kapanan lambalar gibi hissediyordum, enerjimi yitirmiş ve bundan dolayı ışığımı kaybetmiş gibi... Adal benim ışığım için gerekliydi, o benim enerji kaynağımdı ve onu tamamen kaybedince ışığımı kaybetmiştim. Yaralarıma dikkat ederek yatağıma yattım ve pikeyi başıma kadar çekerek sessiz gözyaşlarımın yanağıma, oradan da yastığımı ıslatmasına izin verdim.

Tom amca öldüğünden beri kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Düşüncelerimi tekrar demirden kapıların arkasına kilitleyerek ağlamaya başladım, bu sefer düşüncelerimin bile bana karşı koymaya gücü yoktu. Vücudum önemli bir organını kaybetmişçesine can çekişiyordu. Birkaç ay öncesine kadar soğuk, güçlü, acımasızken şimdi bu hale gelmem canımı yakıyordu. İnsanlara sahte beni göstererek gerçek beni düşüncelerim ile birlikte demirden kapıların arkasına saklayarak onu düşüncelerim ile baş başa bıraktığım gerçek benliğim benden Adal'ı kaybettiğim için intikam alırcasına canımın yanmasına sebep oluyordu. Çünkü gerçek ben, sadece Adal'ın yanındayken demirden kapıları yıkarak ortaya çıkabiliyordu. Odada sadece benim hıçkırıklarımın sesi duyuluyor, kapım açık olmasına rağmen kimse beni fark etmiyordu, sadece ben ve hıçkırıklarım...

"Neden ağlıyorsun?" diye yaşlı bir kadın sesi duyduğumda pikeme daha sıkı sarılarak burnumu çektim. "Bu seni ilgilendirmez bayan, lütfen beni yalnız bırakın..." diye fısıldadığımda kapının kapanma sesini duydum. Odanın içindeki yaşlı bayanın nefes alış verişi ve terliğini yere sürdüğünden dolayı ortaya çıkan sesini duyduğumda pikeme biraz daha sıkı sarıldım, sanki o beni kurtaracakmış gibi. Birkaç saniye sonra pikem üstümde olsa bile fark edebildiğim el fenerinin ışığıyla burnumu çektim. Güçsüz bir el pikemin ucundan tutarak hafifçe çekti ve yüzümü ortaya çıkardı. Hasta önlüğü giyen, kıvırcık saçları bembeyaz, yüzünde buruk gülümsemesi ve yemyeşil gözleriyle bana bakan yaşlı bayanın da benim yaptığım gibi beni süzdüğünü fark ettim. Titreyen, buruşmuş elindeki el fenerini dikkatli bir şekilde yatağımın yanındaki komidinin üzerine koyduğunda elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve yatağımda oturur pozisyona geldim.

"Sizden beni yalnız bırakmanızı istemiştim bayan..." diye çatlayan sesimle konuştuğumda karşımdaki yaşlı bayan bana güldü ve hiçbir şey demeden yatağımın ucuna oturarak gözlerini gözlerime dikti. "Ben de senin gibi genç oldum, inan bana yalnız kalmak iyi gelmez kızım... Anlat bana, seni bu kadar üzen ne oldu?" dediğinde şaşkınca ona baktım ve burnumu çektim. "Üzgünüm efendim, ama henüz ilk defa gördüğüm birisine özelimi anlatacak değilim." dediğimde karşımdaki bayan bana göz devirdi. "Zaten o yüzden anlatmanı istiyorum ya! Bir daha nerede göreceksin beni şu koskoca İstanbul'da, hem bazı şeyleri tanımadığın kişilere anlatarak içini dökmen daha iyidir." dediğinde bir süre sessiz kaldım. Haklı olabilirdi, onu bir daha görme ihtimalim çok düşüktü çünkü onun gibi birisinin ne barlarda ne de üniversitede işi olmazdı. Zaten artık bar ve üniversite dışında bir yere gideceğimi de sanmıyordum. Karşımdaki yaşlı bayana baktığımda etrafa huzursuzca baktı. "Koskoca hastanede elektrik kesintisi için bir tane bile jenaratör de mi olmaz?" diye huysuzca mırıldandığında dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleşti fakat hemen yerini somurtmaya geri bıraktı. "Bu arada ben Oya, altmış beş yaşındayım. Ya sen?" dediğinde yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Bir süre cevap vermediğimde Oya teyze omzumu sıvazladı.

"Söylemesen de olur, sadece anlat gitsin." diye fısıldadığında başımı salladım. "Ben... Bir erkek var, hayatımdaki yerini anlayamıyorum. Gitsin istemiyorum ama yanımda kalmasını da istemiyorum, eğer yanımda kalırsa başı belaya girecek eğer giderse güvende olacak... Ondan ne hoşlanıyorum ne de seviyorum, ikisinin arasında bir şey sanki. En kısa yoldan anlatacak olursam ona hayatımdaki her şeyden çok ihtiyacım var ama onun güvenliği için ondan uzak durmak zorundayım... Bugün onunla kavga ettik ve gitmesini istedim... Sanırım bu hayatım boyunca arasında kaldığım en kötü ikilemimdi ve her ikisinin sonucunda da mutlaka üzülen taraf ben oluyordum, tek farkı bir tarafta hem ben üzülüyordum hem de Adal zarar görüyordu. Ben onun için güvende olmasını sağlayacak olan tarafı seçtim..." diye fısıldadığımda Oya teyze. "Bu Adal denen çocuğa çok değer veriyor olmalısın." diye fısıldadığında başımı olumlu anlamda salladım. "Her şeyden çok... Beni sadece o gerçekten güldürebiliyor sanki, onun kollarında şefkati, sevgiyi ve mutluluğu hissediyorum..." diye fısıldadığımda beni kendine çekerek uzattığı dizlerine yatırdı ve saçlarımı okşamaya başladı. "Onu gerçekten seviyor musun, yani ölümü bile göze alacak kadar?" dediğinde sessiz kaldım. Onu ölümü göze alacak kadar seviyor muydum?

Umarım beğenmişsinizdir, akşama doğru bir bölüm daha paylaşacağım. Şu sıralar verdiğim bölüm sözlerini tutamıyorum, bazılarınız ne sorumsuz birisi diyebilir sizden özür diliyorum. Şu sıralar çok stresliyim, kusura bakmayın. Bölümleri en kısa zamanda yazıp paylaşmaya çalışacağım, umarım beğenerek okuyorsunuzdur ^^ Öneri ve yorumlarınızı bekliyorum :D

Oy ve yorum bırakmayı unutmayın. ^^

Miras Mektubu #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin