Gözümden bir damla yaş süzüldü. "Yapamam..." diye fısıldadım. "Ben bir söz verdim..." dediğimde Adal elindeki kutuları tekli koltuğun üzerine koydu. "Ben... Sen ne zaman istersen hazırım, tamam mı? Sen ne zaman istersen seninle dünyanın öteki ucuna bile olsa gelmeye hazırım." dediğinde göz pınarlarımdan birer birer yaşlar yanağıma doğru süzülmeye başladı. Vücudumu saran kollar ile gözlerimi kapattım ve derin derin nefes aldım. Hiç, hem mutlu, hem hüzünlü, hem güvende hissetmemiştim aynı anda. Adal'ın bana verdiği değer beni dünyanın en mutlu insanı yapabilecek kapasiteye getirirken bir anda onu bırakmam gerektiği geliyordu aklıma... Dünyanın en mutlu insanı olabilecekken bir anda hüznün etrafımı sarması ve beni kahretmesi şu dünyada yaşayıp, yaşayabileceğem en kötü ikilemlerden birisiydi sanırım. Başımı usulca Adal'ın göğsüne yasladım ve gözyaşlarımı serbest bıraktım, şu sıralar fazla ağlıyordum ve vücudum buna alışık değildi. Tüm ruhsal durumum bir anda alt üst olmuştu, bir an gülerken bir an kendimi ağlarken buluyordum. Bazen kalbim sıkışıyor gibi oluyordu, sadece Adal bana sarılınca geçiyordu bu his.
"Ağlama lütfen... " diye fısıldayan Adal'ı başımla onayladım ve elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Burnumu çekerek sakinleşmeye çalıştım. Hayatımdaki bu kargaşa, düzensizlik beni mahvediyor, adeta bir uçurumun ucundaymışım ve tek bir adımımla soğuk sularla buluşacakmışım gibi hissediyordum. "Bana bu kadar değer verme Adal, yapma bunu." dediğimde Adal bir süre sessiz kaldı. "Benden imkansızı isteme, yapamam..." dediğinde şaşkınlığımdan dolayı konuşamadım. Belki de kızlar haklı olabilir miydi? Yani o da benden hoşlanıyor olabilir miydi?
"Bu konuyu daha sonra konuşalım... Açsın, biraz yemek ye." diyen Adal'ı başımla onayladım ve onun yardımıyla yatakta oturur pozisyona geldim. Adal'ın bana uzattığı pizza kutusunu alarak kapağın hafif kaldırdım ve dilimlenmiş pizzaraldan birisini aldım. Dikkatlice pizzamdan bir ısırık aldım ve çiğneyerek yuttum. Tüm yemek boyunca ne Adal'dan ne benden ses çıkmıştı. Ona söylemek geliyordu içimden, 'Beni seviyor musun?' diye. Sonra ağzımı açmaya çalışıyordum ama kelimeler bir araya gelip düzgün bir cümle oluşturamaz olmuştu. Elimdeki boş pizza kutusunu Adal'a uzattığımda elim eline değmişti. Tüm vücudumu yakıp kavuran ateşler iyice körüklenmişti sanki. Çok garipti; ona sarılırken bile böyle hissetmezken, elim eline değdiği anda kendimi kaybediyordum sanki.
Adal pizza kutularını alarak odanın içindeki çöp kutusuna attı. Dikkatlice ayağa kalkarak elimi yıkamak üzere lavaboya doğru ilerledim ve arkamdan kapıyı kapattım. Suyu açarak önce ellerimi sonra yüzümü dikkatlice yıkadıktan sonra suyu kapatarak banyo dolabının üstündeki krem kutusuna elimi uzattım. Elimi uzatmamla acıyan omzuma yüzümü buruşturdum ve kremi hızlı bir şekilde kavrayarak aldım. Hastane önlüğümün çıtçıtlarını belime kadar açarak kremimi sürmeye çalıştım fakat gene üst kısımlara sürememiştim. Sinirli bir şekilde kremin kapağını kapattım ve eski yerine koydum. Çıtçıtlarımı kapatarak omuzlarımı ovdum. Lavabodan çıkmak için elimi uzatacağım sırada duyduğum kırılma sesleri ile olduğum yerde kaldım ve kapının kulpuna uzattığım elimi geri çektim. İçeriden gelen bağrışmaları duyduğumda kapının kulpunu tuttuğum gibi odaya girdim; fakat gördüğüm tek şey az önceki boğuşmanın eserleriydi. "Adal!", diye bağırdığımda odadan çıt çıkmamıştı. Odadan hızla çıkarak hastanenin koridorunda bağırarak koşmaya başladım. Güvenlik görevlileri beni fark ettiklerinde bana doğru koşmaya başladıklar. Görünüşüm gözyaşlarımdan dolayı bulanıklaşmaya başladığında sırtımdaki yaralarım sızlamaya başlamıştı. Duvara doğru yaklaşarak yere çöktüm ve derin nefesler alıp vermeye başladım.
"Hanımefendi, iyi misiniz?" diyen görevliye olumsuz anlamda başımı salladım. "Yalvarırım onu bulun! Adal kayboldu, yalvarırım onu bulun!" diye bağırdığımda görevliler bana anlamadıklarını belirten gözlerle bakarken içlerinden birisi kapıları tutmaları için anons geçmişti. Şuûrum yarı açık yarı kapalıydı ve nefesim daralmaya başlamıştı. Ağzımı açarak nefes almaya çalıştığımda gözlerim yanmaya başlamıştı. Ayağa kalkarak koşmaya çalıştım fakat güvenlik görevlilerinden birisi beni kucağına almıştı. Kahverengi saçlarım güvenlikçiden kurtulmaya çalışmak için çırpındığımdan sağa sola savrulurken kendimden geçmiş gibi hissediyordum. Son kez fısıldadım "Yalvarırım, onu bulun..."
*
Genç adam lavaboya doğru giden genç kızın ardından hüzünlü gözlerle baktı, ona bunu kendisinin yaptığına inanıyordu. O gece, söylenenler doğruysa biricik meleğine... Ona dokunacaklardı ve bunu aklından çıkaramaz olmuştu. Eğer Batur yetişmeseydi ne yapardı genç adam, biricik meleğine zarar gelirse? Hazır Yağmur gitmişken, diye geçirdi içinden. Hazır Yağmur gitmişken bırakayım gözyaşlarımı, dedi kendi kendine ve gözünden bir damla gözyaşı yanağına doğru süzüldü. Nasıl açıklardı Yağmur'a bütün bu olanları öğrendiğinde? Nasıl kendini bu olaydan sonra Yağmur'un gözünde suçsuz olarak gösterebilirdi ki? Hassaz kızdı Yağmur, duygusaldı, sevgiye, güvene ve şefkate muhtaçtı; tıpkı genç adam gibi... Gözünden süzülen yaşları elinin tersiyle sildi genç adam, bunu ona yapamam, diye bağırdı içinden kendine.
Düşünedursun genç adam, fark etmedi gelen tehlikeyi. Kapı aniden 'pat' diye açıldı ve içeriye babasının adamları doldu. Şaşkın bir şekilde onlara bakmaya başladı genç adam, genç kıza zarar vermelerinden korktu. Koşarak lavaboya girmeye çalıştı fakat başında hissettiği buz gibi silah namlusuyla olduğu yerde kaldı. Seri bir şekilde lavabonun kapısının önündeki küçük sehpadan vazoyu alarak adamın kafasına geçirdi. Lavabodan hala su sesi geliyordu, fark etmemişti genç kız odada neler olduğunu. Genç adam tam lavabonun kulpuna dokunup kendini içeriye atacakken burnunun üstünde bir mendil hissetti, bir süre boğuştu kendiyle nefes almamak için ama en sonunda gözleri yavaşça kapandı ve yığıdı odanın ortasına, su sesleri kesilmişti. Korku saldı genç adamın kalbini, genç kız lavabodan çıkmasın diye yalvardı içinden.Vücudunun havalandığını hissetti, bedeni uyuşmuştu ancak şuûru tamamen gitmemişti. Vücudunu yalayıp geçen rüzgar sayensinde anlamıştı adamların koştuğunu, umarım Yağmur'u almamışlardır, diye geçirdi içinden. Vücudu dayanamaz hale geldiğinde yavaşça serbest bıraktı vücudunu, şu koskoca hastanede tek bir kişi bile koca adamın kaçırıldığını fark etmemişti.
Bir ses ilişti kulağına "Adal!" diye, Yağmur olduğunu anlamıştı hemen genç adam. Sesi uzaktan geliyordu, demekki güvendeydi meleği. "Yalvarırım onu bulun! Adal kayboldu, yalvarırım onu bulun!" diye bağıran genç kızın sesi kulaklarına son kez ilişti, sonrası ise net değildi...
Umarım beğenerek okumuşsunuzdur ^^ Yorum ve oy bırakmayı unutmayın :) :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miras Mektubu #Wattys2014
Подростковая литератураKapağı hazırlayan Melis Oral'a teşekkür ediyorum ^^ Mavi gözlerimi kahverengi gözlerine diktim. Kalbim sanki bir kuştu ve kafesinden çıkmak için çırpınıyordu şuan.O hep benim yanımdaydı, beni anlıyordu, beni dinliyordu ve en önemlisi tüm geçmişime r...