4. bölüm: İpucu Peşinde

532 134 1.1K
                                    

Çok gösterişli olmayan ve aynı zamanda şık sayılabilecek bir lokantanın pencerelerine, günlük zamanını doldurmaya yüz tutmuş güneş ışıkları nazikçe dokunuyordu. Güneş, ışığını git gide daha fazla yitirmesine yazın getirisi bir güçle dayanıyordu. Güneşin pes etmesine, akşam olmasına ve gecenin yavaş yavaş aydınlanmasına az kalmıştı. Ve gökyüzü, sanki gecenin geleceğini bildirmek için ateş kırmızısı elbisesini giymişti. Alev almışcasına tutuşmuş, cayır cayır yanıyordu. Gecenin uyarıcısıydı.

O sırada Ratsel, pencerenin yanındaki dörtgen masanın sandalyesine yerleşmişti. Yeni gelmişti. Dışarıda arabalar, insanlar ve onların sayesinde oluşan kabarık gürültüden uzakta, düşünceleriyle tek başına savaşıyordu. Lokantada şimdilik az insan vardı. Onlar da çok ses yapmıyorlardı. Maalesef telefonu için aynı şey geçerli değildi. Telefonu sık sık çalıyor, her defasında da pes etmesini bekliyordu ancak fayda etmiyordu. En sonunda sessize almış ve manevi babasının cevapsız çağrılarının hesabını vermek krizini ertelemişti. Şimdi Kenner'la uğraşamazdı. Yine yaptıklarından vazgeçmesini tembih edecekti ki, bu da onun için olası olmayan bir ihtimaldi. Geriye dönüşü olmayana kadar gidecekti. Ne olursa olsun hiçbir şey onu alıkoyamazdı.

Sağa sola bakınıyor ve gözleri genç adamı arıyordu. Aslında ne kadar istemese de ondan umutlanmamak çabası gereksizdi. Umut kanına girmişti bir kere ve olacak diye inandırmıştı. Bu sefer olacak. Küçük bir umut kırıntısının Ratsel'ı nereye götüreceği, nelerin ortasında bırakabileceği limitsizdi. Buna müsaade etmişti, çünkü gerçekler, uzak gelse de ilk defadır bu kadar yakınındaydı.

Az sonra boynuna düşen düz siyah saçları ve siyah giyimiyle göz kamaştıran genç adam göründü. İkisinin gözleri buluştu. Ne Ratsel gözlerini ayırmaya yanaştı ne de Destin. Yavaşça karşıdaki sandalyede yerini aldı. Telefonun ekranındaki Kenner yazısını gördü. "Açmayacak mısın?"

Yeniden çalan telefonunu görmezden gelmişti. Sessize almış olsa bile ekranda sürekli belirecek olan isimden emin olduğu için telefonu kapatıp çantasına attı. Problemi kökünden çözmüş olmanın gururuyla sırtını sandalyeye yasladı. "Hayır."

Hiçbir şeyin ciddiyetini kâle almayan görüntüsüyle birlikte, Destin'in elleri ceplerindeydi. Kendi umursamazlığına yükselen Ratsel'ı gözden geçirerek rahatına düşkünlüğüne ters gelen bir şey söyledi. "Ciddi bir şeyler olabilir. Açmalısın."

Ratsel onun işine karışmasından dolayı iğneleyici bir biçimde gülümsedi. "Tavsiyen için sağol."

Destin, Ratsel'ın aslında demek istedikleriyle dedikleri arasındakileri kolayca ayırt etti. "Bir şey değil."

Destin ve Ratsel birbirlerinin tepkilerini izliyorlardı. Ordan oraya dolaşan tilkileri gizlemeye çaba sarf etseler de yüzlerine yapışmış hevesi inkar etmek olası değildi. İkisinin de sormak istediği sorular vardı. Ama ikisi de dikkatliydi. Birbirlerine güvenmiyorlardı. Karşıdakinin başlamasını istiyorlardı. Sabır testinde yenilecek olan kişi Ratsel olacaktı. İlk adımı attı. "Geldiğin için teşekkür ederim, Destin."

"Ben teşekkür ederim." Ratsel'ın tamamlaması için cümleyi sonuna doğru uzattı.

Ne demek istediğini anlayarak dudaklarını araladı. Genç adam hâlâ onun ismini bilmiyordu. "Ratsel," diye yanıtladı. İsmini bilmek istemesi bile kuşkulandırıcıydı ama gerçek ismini söylemenin bir sorun teşkil etmeyeceğine güvendi.

"Ratsel," diye tekrarladı Destin. Sanki isminin ona uyup uymadığını anlamaya çalışmıştı. Ellerini ceplerinden çıkarıp masaya koydu. "O adam gerçekten de kayıp mı?"

Konu nihayet istediği noktaya varmıştı ve kesinlikle buradan ilerlemeliyken başını salladı. "Nedenini nasılını anlatacak değilim. Polise gitmeyeceğim. Ama ben tehlikede olabileceğini düşünüyorum." Ayrıntı vermemişti. Genç adam da açıkça kurcalamayacaktı.

42 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin