"Yetkililer panik yapmamanızı, geç saatlerde yalnız dolaşmamanızı ve dışarıya olabildiğince az çıkmanız gerektiğini vurguluyor. Polis ülke çapında artışa geçen cinayet vakalarından çeteleri sorumlu tutuyor."
Spikerin konuşmasının ardından itiraz etmek için sokaklara dökülen insanları yayınladılar. Herkes akıl sağlığını yitirmiş gibi bağırıyor, panik dalga dalga her şeyi ele geçiriyordu. Polis onları zaptetmeye çalışıyor fakat insan yığınının hepsine gücü yetmiyordu. Gazetecilerin kameralarına aldığı görüntülerdeki bir adam bas bas bağırıyordu.
"Tanrı yaptığımız kötülükleri cezalandırıyor, açın kulaklarınızı da herkes duysun. Mahşer günü geliyor. Yüce İsa günahlarımızı affetsin. Af dileyin! Göklerdeki babamızdan, İsa Mesih'ten af dileyin!"
Marian gördüğü haberlere gözleri dolana kadar bakmaya dayanabildi. Ülkede bir felaket meydana geliyor, cinayetler durmadan artıyor, insanlar ölüyordu. Tabii ki bunun sadece ülkeyle sınırlı kalmayacağını düşünen, mahşer günü diyerek dünyanın sonunun geldiğine seviniyormuş gibi görünen kıyamet delileri de beraberinde çoğalmıştı.
Fakat gerçekten de dünyayı saracak bir kıyamet geliyor olabilirdi.
Düşüncelerini alarak bir şekilde ayağa kalktı. Aynaya bakarak gözyaşlarını sildi. Kenner, üçü evde olmadığı zamanda artık mecbur kalarak evlerine gizlice bir dinleme cihazı yerleştirmişti. İki haftadır duygularını işin içine karıştırmadan sadece onları dinliyordu. Her şeyin dışında kalmaya çalıştığı için kendini işe yaramaz biri gibi hissediyordu. Yeni hayatı evinde oturup, başkalarının hayatını dinleyip, Kenner'a rapor etmekten, bara gidip içmekten ibaretti.
İşe yarar olduğunu hissettiği tek an, dün gece onlara bırakılan ipucunu zamanında yok etmeyi başarmış olmasıydı. Ama bunun da yeterli olmadığını biliyordu. Evlerinin önüne bırakılan kutuyu tam zamanında açıp içinden çıkan mektupu okumuştu:
"Ailene neler olduğunu öğrenmek istiyor musun hâlâ? Efendimin sana verdiği yeni şansını iyi kullan. Cesaretin varsa Nirvana'yla tanışmak için bıraktığım adrese gel. Yalnız gelmeni söylememe lüzum yok."
Marian, Kenner'dan öğrendiği kadarıyla peşlerinde bir katil olduğunu biliyordu. Yani Nirvana ve bir katil, birlikte insanları mı öldürüyordu? Konuşma yaptığı gün Mary'e olanlar da onların eseriydi demek ki. Gelişini bildirmek için yollanılan bir ipucu muydu o da? İnsan hayatını eşyadan farksız görüyor olmalıydı Nirvana.
Tanıdığı ablasında, kötülüğün ufacık bir damlası bile yoktu. İyiliğin yeryüzündeki bir elçisi gibiydi hatta. Kimseye zarar vermek bir kenara, birine zarar vermek aklının köşesine bile yerleşemez, orada duramazdı. Ablasını tanımasa, onun gibi birinin bu dünyada var olduğuna ihtimal vermezdi. Çünkü o, gerçek olamayacak kadar kusursuz biriydi. İnsan olamazdı, olsa olsa bir melek olurdu.
O hâlde Nirvana gibi görünen, ancak aslında o olmayan biri miydi? Eğer Nirvana'ysa, iyilikle atan kalbe ne olmuştu öyle? Marian emindi, ablası trafik kazasında hayatını kaybetmişti.
İçki şişesini kafasına dikti. Ne zaman düşünecek olsa içki içerek, kafasının düşünmemesini sağlamaya çalışıyordu. Normalde içkiye düşkün veya kötü alışkanlığı olan biri asla değildi. Yaşadıklarını kaldırabilmesinin tek yolu aralıksız içmekti sadece. Sigara da yardımcı oluyordu tabii ve bunu da kimse elinden alamazdı. Yıllar önce deli bir yaşlı kadının, gizlice Kenner'ın evine girerek dediğine göre ölü olan ablası dirilecekti. Ne büyük bir saçmalık. İlk duyduğunda aynen böyle demişti. Kenner, kadının detayları bildiğinden ne kadar ısrar etse de faydası olmamıştı. Ne kadar acı çekerse çeksin, ablasının geri dönmesini isterse istesin, kanıtlanmamış hiçbir şeye kesinlikle inanmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
42 (Tamamlandı)
Fantastik42 serisi: 1. Kitap Kaos başladı. Evrenler dehşetle çarpıştı. Sonsuz sırlar gökyüzünün tavanına hapsoldu. Yukarı bakmayı bilmeyenler, derinliği algılayamadı. Kâinatın dehşetli varlığında yaşayan parçalanmış üç ruh mücadele için hayatta kalıyorlardı...