Şehir merkezini severdim. Her ne kadar iki semte yakın olsa da ikisinden de farklıydı. Tamamen elit insanlardan oluşan, sakince alışveriş yapıp, kahve içen gençlerle doluydu. Yani zenginlerdi.
Bir çoğu çalışma derdi olmayan insanlardı. Çalışanlar bile şehirdeki lüks binalarda çalışıyor ve 5'te işten çıkıp eğleniyorlardı. Acaba normal bir hayatım olsaydı bende onlardan biri olabilir miydim ? Hiç bir zaman ailemi aramamıştım. Onları çok fazla düşünmedim bile. Aslında uzun bir süre insanların anne,babası olduğunu bile bilmiyordum çünkü bana bunu öğretmemişlerdi. Benim gibi kendini hatırladığı günden beri bir yere kapalı olan çocuklar orada ne öğretirlerse onu öğrenirlerdi.
Jiyong'la tanışana kadar kapalı odalarda olmanın, akreplerle mücadele etmenin normal olduğunu sanıyordum. Benim gibi herkes bunları yapıyor sanıyordum. Jiyong bana dışarıdan bahsetti hatta bunu gizli gizli yaptı. Çünkü o gün gelen çocuklara dışarı hakkında bahsettiklerini duyarsa ceza alacaklarını net bir şekilde söylemişler. Jiyong bana bir çok şey anlattı ama görmediğim için onlar bana masal gibi geldi. Dışarı çıktığımda insanların daha...sıradan olduğunu görmüştüm. Bu yüzden şuan onlara benziyor muydum ?
Şuan bir kafede oturmuş kahve içiyordum. Onlardan bir farkım yok gibiydi ama vardı. Onlar mutluydu. Ben değildim. Bir çoğu bir insanı kesmemişti, bir çoğunun akreplerle dolu bir odada kalmayı bırak akrep bile görmediklerine emindim. Ben onlardan farklıydım ama öyle gözükmediğime emindim. Açıkçası bir çoğundan daha güzel gözüküyordum.
Kimi kandırıyorum ki ? Kandıracak biri bile yok etrafımda. Yalnızlıktan kendi kendime konuşmaya başladım. Daha da kötüsü kendi kendime iltifat etmeye başladım. Bunların hepsi iki masa ötede oturan yılışık çift yüzündendi. Sabahtan beri sarılıp, öpüşüyorlar. Olan var olmayan var be. O kadar midemi bulandırıyorlardı ki kahvemi yarım bırakıp ayağa kalktım. Çantamı aldım ve kafeden çıktım.
Merkezdeki mağazaların önünden ilerledim. Chanelin siyah mağazasının karşısında durdum. Diğer mağazaların içinde dikkat çekiyordu. Bana sen ağlama ben sana chanel mağazasını alırım demişti. Bok almıştı. Ondan bir şey almasını bile beklememiştim. Beni bırakmasaydı yeterdi. Şeref yoksunu. Mağazanın önünden geçerek ilerledim. Boykot ediyordum o markayı. Milyonlar için yüzsem bile gitmeyecektim.
"Bu yılın partisi! Kostümleriniz hazır mı ?" Diyen çocuğa döndüm. 18 yaşlarındaydı bir grupla konuşuyordu. Az daha onlara yanaştım. Sonuçta bu partiydi. Partileri severdim. Özellikle kostümlü olan birine gitmek istemiştim hep.
"Ben seçtim bile. Umarım pişti olmam" dedi sarışın kız"
"Peki nerede? " Diye hızla aralarına daldım. Hepsi bana döndü ve bir kaç saniye baktılar.
"Burada. Köşedeki otelin büyük bir salonu varmış. Orası kiralanmış"
"Yaa peki davetiye?"
"Yaş sınırlaması var. 18-35 yaş. Onun haricinde bir sınırlama yok" dedi çocuk. Kaşlarım çatıldı." Bu yüzden yılın partisi ya. Tek şarkı kostüm"
"Ah kulağa eğlenceli geliyor"
"Partiler hep eğlencelidir" dediğinde gülümsedim. Haklıydı.
"Kesinlikle! Gitmeye değer"
"Yani seni orada görebileceğim demek oluyor bu ?" Dediğinde tekrar çocuğa baktım. Uzun boylu ve kepçe kulaklarını saçlarıyla örtmüştü. Tatlı.
"Neden olmasın ?" Dedim gülümseyerek. Kafa sallarken gülümsemesi büyüdü.
"O zaman görüşürüz. Ah ismin ne ?"
"Partide. Partide görüşürüz" dedim gülerek ve geri dönüp yürümeye başladım. Kendi planlarıma başlamadan ve hayatımı mahvetmeden önce ki büyük ihtimalle ölecektim ama bu şuan önemli değildi. Hayatımı yaşamalıydım. Bir partiye gidip bir oğlanla takılmalı ve sarhoş olana kadar içmeliydim.
Tamam yine kendimi kandırıyordum. Bir oğlanlar takılmak istemiyordum ama bunu yapmam için bir engel yoktu. Hayatım çok kısa olacaktı. Kesinlikle yaşamaya değmeliydi. Belki de o çocukla eğlenecektim. Bunu bilemezdim sonuçta dimi ? En azından yaşamadan bilemezdim.
Onu özlemiştim. Onu cidden özlemiştim. Oturuşunu, sinirle etrafa bakışını, sarhoşken şapşal olmasını, yürüyüşünü özlemiştim. Daha da kötüsü onun yanındayken olan halimi özlemiştim. Kalbimin heyecanla atışını, laf dalaşlarımızı, acaba ne giyecek bugün diye merakla beklediğim zamanları özlemiştim. Bana küçüğüm demesini özlemiştim. Yine de o yüzük aklımdan çıkmıyordu. Aptal yüzük kalırken kolundan çıkan dövme aklımdan çıkmıyordu. Ona çok sinirliydim. Yine de bu özlememe engel olmuyordu maalesef.
Chanel mağazasını görünce hızla ilerledim. Belki 15 dakika önce giymem diyordum ama fikrim tamamen tersine döndü. Bu saatten sonra bu kız kalan sınırlı zamanını iyi değerlendirecekti. Belki kalbimde o varken gidecektim ama bu onu bitmeyecekti. Bunu bilecek kadar yanımda olmayacaktı. Onu cidden istemiyordum. Yaptıklarından sonra o turuncu saçları onu öpmem için bağırsa da, yanımdan sanki bir yabancı gibi geçip gitmesi onu istemememi sağlıyordu.
Mağazaya girdim. En yakın personele ilerlerken aklımda ne olduğunu biliyordum. Hiç bir erkeğin bana mağaza almasına ihtiyacım yoktu. Ben her şeyi kendim yapardım.
Parmaklarını süsleyen yüzükleri ne kadar sevsem de Yoona'nın anısını taşıyan o yüzük midemi bulandırıyordu. Bu yüzden bu saatten sonra adını bile anmayacaktım. Sıkıcı hayatıma renk getirecek ve ölürken bile yanımda mutlaka birilerini götürecektim. Hepsi bunu bilmeliydi çünkü gerçek cadılar asla rahat durmazlardı. Ya prenses olana kadar ya da ölene kadar devam ederler ve pişmanlığı yaşamazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OTHER SIDE: REVENGE
Mystery / Thriller"Sen küçüğüm. Sen tüm planlarımı mahvettin ve ben bundan hiç hoşlanmadım." Other Side devam kitabıdır.