DUVAR

40 3 0
                                    

On gün kadar önce...

Belediyenin konaklarına elektrik ve su bağlamaları Noyan'ın beklediğinden çok daha çabuk olmuştu. Açıkçası bu işlerin bu kadar çabuk olmasının nedeni meşhur Otto'nun Türkiye'deki iş anlaşmaları ve Sean'a yardımcı olacağını vaat ettiği avukatıydı. Sean'a ait tapuyu Noyan'a verirken bu konuda onlara yardım edebileceğini söylemiş, daha sonra Noyan adamın bu konuda oldukça samimi davrandığını fark etmişti. Köye ulaşan vadi neredeyse yirmi kilometre uzunluğunda sekiz kilometre genişliğindeydi. Tek tük ağaçlar vadi içindeki tarlalarda göze batacak kadar azdı. Yol boyunca gördükleri birkaç tozlu zakkum ve birkaç açık kahverengi tozun altın yeşilliklerini göstermemeye mahkûm kalmış zeytin ağacı görebilmişlerdi. Aynı zamanda bu yoldan devam ederek sahilde bulunan ve ücretleri oldukça pahalı olan bir tatil köyüne ulaşan alternatif bir yoldu. Belediyedekilerin söylediklerine göre tatil köyüne giden su ve elektrik hattı sayesinde ihtiyaçlarını bu kadar çabuk görebilmişlerdi. Geri kalanı ise çorap söküğü gibi gelmişti.

Gece çökmüş her şey bilindik bir sessizliğe gömülmüştü. Yine de Ege'nin yaz aylarındaki nahoş sıcaklığı havada asılı kalmıştı. Üzerindeki uzun kollu, ince kumaştan gömleğin ve bol keten pantolonun bile fazlalığına inanan Sean eski konağın yıpranmış çerçeveli camından dışarıya, bahçedeki pek çok deliğe dalgınca bakıyordu. Kat onların etrafında derin, şerit şeklinde bir çukur kazmış, oraya ön bahçeyi çimlendirdikten sonra Begonya dikeceğini söylemişti. Sean'ın Begonyalar hakkında hiç bir fikri yoktu ama kızıl saçlı, mavi gözlü kadın bunu o kadar sevgi dolu söylemişti ki mutlaka iyi bir şeydi...

Elindeki kahve kupasından yükselen taze kahve kokusuna dalan Sean köylülerin gözündeki ışıltıyı hatırlamıştı. Bu konağın çevresindeki pek çok irili ufaklı çukurun sebebini açıklıyordu. Ege'nin pek çok yerindeki her tümsek, bir zamanlar mezar veya höyük olduğu düşünülerek, böyle söylentilerle geceleri kazılmıştı. Bazıları gerçekten höyük olsa da genellikle zavallı tepeler aç gözlülüğün gazabına uğruyordu. İnsanlar dünyanın her yerinde kolayca kazanabilecekleri altının peşine düşmeye istekliydi. Bu konak ve bahçesi de bu istekten fazlasıyla nasibini almıştı.

Köylüler cesaret edebildikleri kadar yaklaşıp, kazabildikleri her yeri kazmışlardı. Muhtar güneş battıktan sonra kimsenin konağa yaklaşamadığını söylemişti. Sean nedense bu konuda muhtara güveniyordu. Konak köyden yürüme mesafesi olarak epeyce uzaktaydı. Çoğunlukla sıkıntıdan anlatılan hikâyeleri genellikle batıl inançlara dönüşüyordu. Bu tip şeylere inananlar için geceleri bu uzun mesafeyi yürümek pek iç açıcı bir fikir değildi. Ama aynı zamanda bu batıl inançların böylesine işe yaraması uzun boylu genç adamı hem şaşırtıp, hem de sevindirmişti. En azından ağaç fidanı dikebileceği bir sürü çukuru vardı. Ayrıca bunları kazma zahmetine bir avuç aptal girmişti. Gülerek kafasını salladı ve elindeki kupasından hazır kahvesini keyiflice yudumladı. Yine de konakta hep beraber ilk gecelerini geçirecek olan arkadaşlar pek de hazırlıksız değillerdi. Babası gedikli bir avcı olan Noyan konağa yarı otomatik bir av tüfeği getirmişti. Grubun her zaman en sakini olarak tanınan ve bu gibi önlemleri normal şehir yaşantısında gereksiz bulan Sean bile evde av tüfeklerinin bulunmasını ve tüfeği isabetle kullanabilecek birinin olmasını memnuniyetle karşılamıştı.

Bülent bir zamanlar vücut geliştirme yapmıştı. Yapılı vücudu bunu zaten hemen gösteriyordu. Şimdiyse Bülent fena sayılmayan bir alkolikti. Omuzları hala geniş, kolları hala kaslıydı. Ancak çöküşü getireni gösterircesine de büyük bir göbeği vardı. Elleri ağabeyi gibi geniş ve güçlüydü. Bilekleri ve elleri çok kuvvetli olmasının ana sebebi hala onları düzenli olarak çalıştırmasıydı. Bülent de tıpkı ağabeyi gibi gözlük kullanıyordu. Mizacı ağabeyinden farklıydı. Daha saldırgan ve daha umursamazdı. Saçlarıysa hiç bir zaman iki parmağın üstüne çıkmamıştı. Bir zamanlar elektrogitar çalmasına rağmen şimdi gitarı evinin duvarında sadece bir hatıradan ibaretti. Levent ve Bülent'in babası emekli bir subaydı. Bazen oldukça rahat, bazen ise aldıkları eğitimleri gösterecek şekilde terbiyeli ve disiplinliydiler. Bu konuda Kathrine'in geri zekalı kardeşi Barnie'den kat kat iyilerdi, bahçeyi ve konağı temizlemelerine yardım etmişler, hiç söylenmeden günlerce tamirat yapmışlardı. Barnie ise sanki onlar maaşlı çalışan veya köleymiş, kendisi de bir asilzadeymiş gibi davranıyor, Sean'ın onu öldürme ihtimalini arttırıyordu. Ablası gibi kızıl saçlı, mavi gözlü kaypak adam kendisine verilen her işten kurtulmanın mükemmel bir yolunu buluyordu. Sean'a göre Barnie Willspell'in yapabildiği en iyi şey buydu.

KIŞ ÇAĞI SERİSİ / YENİ VERSİYONUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin