Afetten Sonra on dördüncü yılın sonbaharıydı. Kışın başları olduğunda kar ilerlemeyi oldukça zorlaştırıyordu. Gezgin kalın ve değiştirilmiş montunun kapüşonuna ve onun gölgesinin verdiği huzura gizlenmiş bir şekilde Yasak Şehre yaklaşıyordu. Uzun zaman önce kaçtığı sığınağın üzerinde bıraktığı ağır psikolojik ve fiziksel etkilerden hala tam olarak kurtulmuşta sayılmazdı. Bu konuda fazla ümitlide değildi. Takipçilerini atlatıp, dış dünya ya tekrar alışmaya başladığı zaman içinde bir şeylerin değişmesini ümit etmek bile ona aptalca geliyordu. Artık yer yer görülen bulutların ardına saklanan güneş ışıklarından pek de hoşlanmıyordu. Yuvarlak güneş gözlüklerinin ardındaki kendi kendini eğitmiş gözleri artık bir savaşçının refleksiyle çevreyi istemese de tarıyordu. Gezginin aklı bir zamanlar arkadaşlarının burasını nasıl bulduğu zamandaydı. Çam ağaçlarının arasından onu seyreden birkaç kolcuyu hissetti, yerlerini tam olarak saptaması eskiye oranla daha az zamanını aldı. Bir kaç tanesini yeniden eğitime girmesi şarttı. Bunlar asker, Kardeşler böyle hatalar yapmazlar. Bunu da diğer bilgiler gibi kafasını bir yerine kazıdı. Her zaman bir kaç az eğitilmiş öğrenci eğitimin sıkı süzgecinden geçerdi fakat böyle küçük ortalamalar bile büyük birliklerin ve önemli operasyonların güvenliğini bozabiliyordu. İstemeden de olsa bir zamanlar kendisinin ürettiği eğitim aksiyomlarından birini hatırladı.
"Bizler mükemmele kavuşmak için yaşarız"
Dışarıda yeniden geçirmek zorunda olduğu zaman onun için çok acımasızdı. Kışın içinde geçirilmiş neredeyse bir yıl... soğuğa, neme ve rüzgara yeniden adapte olması çok zamana ve acıya mal olmuştu. Şehre yaklaşmadan bir gece önce sakallarını makul ölçeklerde kesmiş, saçlarını ufak demetler halinde toparlamıştı. Eski ve terk edilmiş şehirlerde bulabildiği yeni sayılabilecek ve üzerindekilerden kesinlikle temiz olan kıyafetlerini giymişti. Şehre geri döndüğünde zaten yeterince problemi olacaktı. Bunu çok iyi biliyordu. Durduk yere insanların kıyafetler konusundaki ön yargılarıyla da uğraşmak istemiyordu. O şehirden ayrılmadan önce hazırlanmış olan ana kapının bulunduğu yere doğru yürüyüşe geçtiğinde sabahın erken saatleriydi. Gölge devriyelerinin nöbet değişimini en az iki saat önce yapmış olmalıydı. Birazdan onların sınırından geçip, şehir muhafızlarının bölgesine girecekti. Gölgeler onu şüpheli görmedikleri sürece dokunmayacaklar, hatta kendilerini göstermeyeceklerdi. Bu yüzden rahat bir tavırla yürümeye devam etti. Tüfeğini sırt çantasına bağlamış, sıkıca sarmıştı. Yine de tüfeğin bir nişancı silahı olduğu anlaşılıyordu. Tabancası uzun ve el yapımı deri pardösünün görünür bir yerinde değildi. Elindeki tek şey çenesinin altına kadar gelen uzunlukta kesilmiş ardıç ağacından bir asaydı. Üzerine son şehirde bulduğu kalın bir deri şeridi sarmıştı. Asayı da uzun zamandır taşıyordu. Gençliğinde sopa kullanmayı çok iyi öğrenmişti. Gerekirse yeniden kullanabilirdi. Yine de durumun oraya varmamasını umudu.
Şehir girişi sabahın bu saatlerinde yoğun değildi. Bir kaç gezgin ve tacir yavaşça çektikleri arabalarla içeriye rahatça giriyordu. Zaten tacirlerden başka da girişi bilen ve kullanan çok kişi yoktu, şehri koruyan en büyük şey gizliliğiydi. Tacirlerin aileleri şehirde olduğu için bu konuda ağızlarını hiç açmazlardı. Yine de nöbetçilerin böylesine rahat davranması gezgini sinirlendirdi.
Kapılara yaklaşırken kendi aralarında konuşan üç muhafız onu neredeyse kırk metre yakınlarına gelinceye kadar fark etmemişlerdi. Sonra ise konuşanlardan biri, diğer iki muhafıza başıyla işaret ederek yaklaşan gezgini gösterince neşeli konuşmalar gergince kesildi. Aralarında en iri olanı yaklaşmakta olan gezgini yarı yolda karşılayarak yanına geldi. Diğer iki tanesi geride kalıp, silahların emniyetini açarken öndeki nöbetçi de kapüşonun içindeki, gölgede kalmış yüzü görmeye çalışıyordu. Adamı şöyle bir gözden geçiren nöbetçi "Ellerini kaldır" dedi. Sopasını sağ tarafına, bir metre kadar uzağına atan ve sakince ellerini kaldıran gezgin bir iç geçirdi. İçindeki, sadece bir geçmişine ait, uzunca zaman önce unuttuğu özlemin yaklaştığını hisseti.