"Peki intikamlarını alabildiler mi?" diye sordu genç adam meraklıca.
Hikayeci yanında duran kupasından büyükçe bir yudum alıp gülümsedi. "Bunu bir daha ki hikayede dinleyeceksin genç adam," dedi gök gürültüsünden de kalın sesiyle ve bu akşamlık biten göreviyle birlikte hikayeci kalabalık sayılacak masasına geri döndü.
Gece yarısını çoktan geçmişti, çocukların büyük kısmı ya büyüklerinin kucaklarında uykularına dalmış, yada uykunun tatlı kollarına doğru süzülüyorlardı. Karanlığın seyrek de olsa ağaçların gölgeleri artık hayalet değil de yalnız birer aşık gibi görünüyordu. Gölgelerinin üzerinde, koyu bulutların arasında, teker teker yıldızlar göz kırpmaya başlamıştı. Vadi yağmurun yalnızlığını dinleyeli bir saatten fazla olmuş, yağmurdan sonra topraktan yayılan o tatlı koku yeniden kapıların aralıklarından evlere dolmaya başlamıştı. Yağmurlar uzun zaman önce geri dönmüştü. Kıyısındaki bulunduğu dağların yollarını kesiştirdiği köyde han haricinde sadece sokak lambalarından ışık çıkıyordu.
Bu yılda Bereket Tanrısı Necra'ya şükranlarını sunmak için çiftçiler sonbaharın ilk günü güz festivalini kutlamışlar ve her sene ki gibi hikayecinin hikayesini dinlemişlerdi. Artık yeşil saçlı tanrıça mutluydu, gelecek tarım mevsiminde de onlara iyi ürün verecek, çocukları sağlıklı doğacaktı.
İyi Gün hanının sahibi Erdal büyük masadaki gruba ve hikayeciye yeniden baktı. Babasının ve çocukluğunun anıları gözlerinde dolanırken kendi kendine dua etti. Tombul yanaklarının ardındaki mavi gözlerinde zeka ile ışıldayan başka bir şey vardı. Karısı onu görse neyden korktuğunu kesinlikle soracaktı ancak Zehra hanım her zamanki gibi erkenden yatmıştı. Erdal sabahleyin Zehra hanıma onu korkutan şeyin, çocukluk hatıralarında kalbine kazınan ve hiçbir zaman unutamadığı, "kötü" olarak anılan bir şey yapmamasını sağlayan ve küçük bir şüpheye bile düşse ona cehennemden gelen kabusları yaşatan anılarının bu akşam geri gelip, masalarından birinde oturduklarını anlatacak mıydı bilemiyorum.
Sanırım anlatmayacaktı.
Şömine artık sönmek üzereydi. Bütün gece iki katlı, ahşap, taş ve beton karışımlı hanın tüm salonunu ısıtmış artık dinleniyordu. Han içindeki salonu aydınlatan bütün gaz lambaları her zaman ki gibi kısıktı. Handakilerin aklında bu grubun gerçekten var olup, olmadığı sorusu gibi binlerce soru olmasaydı ya da biralarına ve yarıda kalmış olan sohbetlerine karşı duydukları özlemleri adamın oturduğu masadaki biri mutant olan, büyük ve silahlı grubu hemen fark edeceklerdi. Ancak handaki kimse. Çocukluk anıları hala taptaze olan hancı hariç, kimse fark etmedi.