Dört gün kadar önce... Sinop / Türkiye
Şehirlerin çevresindeki ormanlar genellikle ehlileştirilmiştir, buralarda zehirli yılanlar, kurt sürüleri, sinirli ayılar, zehirli mantar türlerini nadiren görürsünüz. İnsanlar devamlı girip çıktıları için dikenli sarmaşığa rastlamanız bile çok zordur.
Sık orman ilerlemeyi güçleştiren her şeye sahipti, dikenli çalılar ve sarmaşıklar, sert arazi yapısı, kayalıklar... Gün ışığı sık ağaçlardan aşağıya inmiyor, kayalık duvarların arsından geçemiyordu. Ormanın içinde üç gölge sessizce ilerliyordu.
Üçü de yirmilerin başlarındaydı. Türkiye yarım adasının en kuzey ucu olan Sinop şehir merkezinin yakınlarında bulunan ilçesi Erfelek'teki bir vadiyi merak edip gitmişlerdi. Birkaç coğrafya dergisinde yer almasına rağmen hala kimsenin gitmediği bir vadi olduğunu duymuşlardı. Daha önce kimsenin keşfetmediği, keşfetse de resmi olarak bir yerlere bildirmediği, haritalarda olmayan bir yerde ilerleme fikri çok cazip gelmişti. Ancak bu orman gezisi Karadeniz gibi nemli bir yerdeyse oldukça güç olabiliyordu. Dikenli sarmaşıklar ve göğüs seviyesine kadar yükselen pek çok inatçı bitki yoğunluğu yürüyüşü inanılmaz derecede zorlaştırıyordu.
Grubun öncüsü sırtında taşıdığı büyük çanta yüzünden sadece kolları ve bacakları olan bir bavula benziyordu. Öncünün adı Onur'du, genç adamın kendine has bir yüz şekli vardı. Uzun ve ince yüzünü, uzun bir burun, ileri çıkık bir çene tamamlıyordu. Asla birleşmeyen alt çene ve üst çenesi yüzünden sırıtınca garip görünüyor, tanıştığı insanlarda her zaman bir iticilik uyandırıyordu. Boyu bir metre seksenin üzerindeydi. Çocukluğundan bu yana spor yaptığından atletik bir yapıya sahipti. Yaptığı sporlar onu genelden ayırıyordu, lisanslı olarak bisiklet ve eskrim yapmış, Krav Maga başta olmak üzere çeşitli uzak doğu savaş sanatlarıyla uğraşmış, hobi olarak dağcılık ve doğa yürüyüşü yapmış, üniversitede ise tüplü dalış yapmaya başlamıştı.
Bunun asıl sebebi dikkat dağınıklığıydı; Onur mahalledeki arkadaşlarıyla asla kahvehanelerde oynayabildiği oyunlara dikkatini veremiyordu. Aynı zamanda bu kadar çok sporla uğraştığından derslerle arası hep kötüydü. Liseyi uzatmalı bitirebilmiş ve sırf üniversite okumak için puanı çok düşük olan Sinop Su Ürünleri Fakültesine kapağı atmıştı. Onur'un sırt çantasıyla görünüşü hemen iki metre kadar arkasından ilerleyen Serkan Şahinler'in gülümsemesine neden oldu. Serkan bir seksenin biraz altında hafif kiloluydu. Sinop Su Ürünleri Fakültesi son sınıfta olan Serkan'ın oval yüzü ve vücudu onu her zaman göründüğünden daha kilolu ve hantal gösterirdi. Aslında bu da büyük bir yanılgıydı. Zira Serkan istediğinde oldukça çevik ve hızlı olabiliyordu. Yine de bunu daima kendisine saklardı. Koyu renk saçları büyük oranda dökülmüş, başının çevresinde kalanlarda oldukça kısaydı. Ona bakan biri kesinlikle onun yirmi üç yaşında olduğuna inanmazdı. Genç adam yüzme ve aletli dalış konusunda oldukça iyiydi, ancak en büyük tutkusu elektrogitarıydı. Yine de bunlardan hiç biri onun okulunu bitirdikten sonra yapacağı şeyi değiştirmiyordu.
Ailesi Trabzon'un en büyük tuhafiyecilerinden birisiydi ve Serkan'ın da okulunu bitirip, dükkân da onlara katılmasını bekliyorlardı. Tombul yanaklarıyla gülümsediğinde her zaman insanlarda sempati uyandıran gamzeleri vardı. Orman git gide yorucu bir hal almıştı. Üzerlerine sarmaşıklar sarılmış ve gövdeleri bir-iki metreye kadar neredeyse hiç görülmeyen ağaçlar sıklaştıkça, ilerlemek güçleşiyordu, öğlen saatlerinde olmalarına rağmen orman alabildiğine serin ve gölgeliydi. Serkan yaz ortasında gündüz bu kadar serinken, gecenin nasıl olabileceğini düşleyip ürperdi. Zaten karanlıktan da pek hoşlanmazdı. Buraya Serkan'ın eski model Lada Samara'sıyla gelmişler, arabalarını bir kaç saat önce ormanın kıyısına park etmişlerdi. Malzeme ile dolu sırt çantalarıyla tereddüt bile etmeden ormana dalmışlardı.
