Bölüm 82

39.8K 1.9K 791
                                    

Hoollaaaaa herkese:)

Bilin bakalım bu hangi dil: "Te Extraño Tanto"

Biliyorum çok uzun zaman oldu o yüzden hemen bölümü yayımlıyorum. 

Yorum yapmayı unutmayın sakın, belki motivasyonum artar da yazmaya başlamışken yeni bölümü de yarına yetiştiririm.

Hepinize iyi okumalar.






İstanbul'un boğaza bakan Akanlar yalısında, düşünceli gözlerle manzarayı seyreden genç ve güzel bir kadın vardı. Hayatının kısa bir süre içerisinde inanılmaz şekilde değişmesiyle bazen bocalayan, bazen kafası karışan ama ne istediğini hep bilen genç bir kadın.

Henüz 20 yaşında olmasına rağmen hayatın çoğu zorluğuyla karşılaşmış ve hepsinin üstesinden gelmiş genç bir kadın.

Sevdiği adamla evli ve o adamın iki bebeğine sahip bir kadın. Bu sabah Akan ailesi Nilgün ve Cem Akan'la birlikte onları da kahvaltıya davet etmişti. Dilan Paşalar, kısa sürede sosyetenin dikkatini çekmiş ve herkes tarafından merak konusu olmuştu. Dilan bu ilgiden, meraktan zaman zaman bunalsa da üstesinden gelmeyi başarmıştı. Genç kadını asıl düşündüren bu değildi, şimdi herkes boğaza bakan yalının geniş salonunda oturup sohbet ederken o büyük balkona çıkmayı tercih etmiş Berzan'ı düşünüyordu.

Berzan İtalyan'dan geldiklerinden beri değişkendi, zaten hiçbir zaman net olamamıştı Dilan'ın hayatında ama bu sefer başkaydı.

Eskisi gibi soğuk değildi aksine her an her saniye ikizlerle Dilan'ın yanındaydı. İlgisi gerçek, yakınlığı samimiydi ama bir şey vardı kocasının halinde. Dilan'ın adını koyamadığı bir belirsizlik, gözle görülmeyen ama hissedilen bir uzaklık.

Adını koyamadığı duygularla baş etmekse yine Dilan'ın üzerine kalmış doğup büyüdükleri Mardin'e yaptıkları bir aylık seyahat bile aralarındaki bu belirsizliği gidermeye yetmemişti.

Dilan eşsiz deniz manzarasına bakıp, dalgaların sesini kulaklarında uğuldayarak duyduğu anda belinde sımsıcak eller hissetti.

Berzan'ın dokunuşunun yakıcılığı Dilan'ın derin bir nefes almasına neden oldu ki Berzan eğilip genç kadını boynundan öperek yanağını Dilan'ın yanağına yasladı.

"Neden buradasın?" dedi elleriyle Dilan'ın belini sararken.

Dilan hafifçe omuz silkerek, "Denizi izlemeyi seviyorum." Diye mırıldandı.

Berzan bu kez kolunu Dilan'ın omzuna sararak karısını hafifçe kendine döndürdü. Dikkatle baktı Dilan'ın yüzünün her santimine. Sonra hafifçe kaşlarını çatarak, "Yalnızlığı daha çok seviyorsun?" dedi.

Dilan cevap vermedi o da gözlerini dikmiş hiç ayırmadan kocasının yüzüne bakıyordu.

Seviyor muydu Dilan yalnızlığı?

Hayır, dedi içinden. O yalnızlığı sevmiyordu, hiçbir zaman da sevmemişti. Ama Berzan'a bir şey söylemek de gelmiyordu içinden, duygularını, hissettiklerini nasıl ifade edebileceğinden emin değildi ki farkında olmadan ağzından şu cümleler dökülüverdi.

"Sen varken de yalnız gibiyim."

Berzan karısından aldığı yanıtla daha da çattı kaşlarını. Aslında sinirlenmemişti sadece Dilan'a ne diyeceğini bilemiyordu. Çünkü İtalya'dan geldiklerinden beri Berzan da Dilan'ın gözlerinde hissettiği belirsizliğin farkındaydı. Bu belirsizliğin kendinden kaynaklandığını da biliyordu.

İşte Berzan en çok bu yüzden kendine öfkeliydi. Dilan'a kendini bir türlü açamadığı için, duygularını, karısının ölüme bile gideceği mavi gözlerine bakıp söyleyemediği için.

MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin