Zeynep sabah üzerinde bir ağırlıkla uyandı. Hava zaten çok sıcakken bu ağırlık onu daha da bunaltmıştı. Yavaşça gözlerini açıp yatakta olduğunu fark etti. En son hatırladığı arabada biraz dinlenmek için gözlerini kapatmış olduğuydu. Şimdi güneş odanın içine doğduğuna göre muhtemelen uyuyakalmış, Ömer de onu odaya taşımıştı.
Belindeki ağırlık kocasının güçlü kollarıydı. Rahatsız olmadı Zeynep aksine kocasının kollarında dönüp ona iyice sokuldu. Kocasının kokusuna da sıcaklığına da alışmıştı. O kocasına sokulunca Ömer Ağa da iyice sardı onu. Saçlarından öpüp, "Günaydın" dedi uykulu sesiyle.
"Günaydın Ağam." dedi Zeynep de.
Ömer Ağa eğilip karısının yüzüne baktı, sesi öyle neşeli çıkmıştı ki gülümsemeden edemedi. Zeynep'in yüzünde de neşeli mutlu bir ifade vardı. Dayanamadı öptü karısını. Zeynep mahcupça doğruldu, "Ben kalkayım artık." dedi. Ömer Ağa da izin verdi kalkmasına. Ama kalktığı gibi çığlık atıp geri yatağın içine girdi. Kocası başta anlayamadı ama karısının kıpkırmızı olmuş yüzünü görünce durumu hatırladı. Alaycı sesiyle sordu.
"Ne oldu güzelim?"
"Ş-şey ben, ben neden bu haldeyim?"
"Hangi haldesin?"
"Bu halde işte?" Başını kaldırıp kocasının sırıtan suratını görünce utancını öfkeyle kapatmaya çalıştı.
"Sen, sen soydun değil mi beni?"
"Evet." dedi Ömer Ağa sırtını yatak başlığına dayamış hala sırıtarak karısının yüzüne bakıyordu.
"Hiii, yoksa biz dün gece..." Zeynep'in aklına gelen şeyle öfkesi tuzla buz olmuş bütün vücudunu dalga dalga endişe sarmıştı. Karısının paniğini fark eden Ömer Ağa onu neyin bu kadar korkuttuğunu başta anlayamadı. Gözlerini kısıp karısına baktı.
"Dün gece ne?" diye anlamaya çalışarak sordu.
Ama Zeynep hem daha da telaşlanmış hem de utançtan morarmaya başlamışken kocasına cevap veremedi. Ömer Ağa da durumu ancak algılayabilmişti. Karısını kendine çekip sıkıca sarıldı. Masum olduğunu bir kez daha anladı onu daha da utandırmak istemedi.
Çenesini tutup yüzünü hafifçe kaldırdı. Küçük karısının gözleri yaşlarla doluydu. Alnından öpüp şefkatle konuştu.
"Korkma güzelim sadece seni, tenini hissetmek istedim. Sen uyurken sana dokunacağımı nasıl düşünürsün. Aksine ben o anları yaşadığımız anda hiç olmadığın kadar uyanık olmanı her saniyesini hatırlamanı isterim."
Zeynep gözlerini hiç kaçırmadı kocasından. "Afedersin, ben kendimi böyle görünce bir an korktum."
"Korkma. Bu hafta sonu çiftliğe gideceğiz birlikte. Yalnız ikimiz olacağız böyle olsun ister misin?"
Zeynep kocasının imasını hemen anladı. Yüzünü eğip, "Sen nasıl istersen." dedi. Ömer Ağa da karısının rahatlayan yüz ifadesini görünce gülümsedi.
"Korkmanı, çekinmeni, benden utanmanı istemiyorum Zeynep."
Zeynep başını salladı ama elinde değildi korkuyordu, çekiniyordu, kocasından deli gibi utanıyordu. Evliydiler, yasak değildi, günah değildi ama birlikte olacaklarını düşündükçe içinden ağlamak, alıp başını gitmek geliyordu.
Ömer Ağa da farkındaydı karısı kollarında gerilmişti. Onu biraz olsun rahatlatmak, ne düşündüğünü her ayrıntısına kadar bilmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomansaSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...