Nihayet Japonya'dayızzz...
Hepinize iyi okumalar:)
Mardin'deki gibi Japonya'da inanılmaz yoğun günler yaşanmaya başlamıştı. Dilan'ın doğum günü akşamından sonra iki genç içinde yepyeni bir yolun başlangıcına girilmişti.
Berzan o geceden beri uzun zaman sonra ilk kez Dilan'la aynı yatakta uyumaya başladı. Geçip giden günler içinde gezmeye, birbirlerini tanımaya, gelecekle ilgili daha çok konuşmaya başladılar.
Özellikle doğacak bebekleriyle ilgili konuşacak çok şeyleri vardı. Berzan otelin açılışından sonra İstanbul'a döneceklerini söylediğinden bebekler için Japonya'da büyük hazırlık yapmak istemediler.
Nuran kadın onlarla birkaç yere gitmiş Japonya'nın onu hasta ettiğini söyleyerek evden dışarı çıkmamaya karar vermişti. Türkiye'den bozulmayacak bir sürü bakliyat getirdiğinden elinden geldiğince Dilan'ın sevdiği yemekleri yapmaya çalışıyordu. Japonya'da Türk lezzetini bulmak çok zordu.
Bir haftanın sonunda Nilgün Paşalar gitmeden çocuk odasını hazırlamaya karar verdiler. Nuran kadın asla onlarla gitmeyeceğini evde kalıp yemekler yapacağını söylemiş köşesine çekilmişti. Dilan annesinin Japonya'yı görünce ödünün patladığını bildiği için ısrar etmemiş annesinin kendisini güvende hissettiği evde kalmasına razı olmuştu.
Dilan'ın İngilizce dersi bittiğinde, saat iki gibi Berzan Cem Akan'la birlikte eve geldi. Nilgün ve Dilan çoktan hazırlanmış onların gelmesini bekliyordu.
Nilgün camdan geldiklerini görünce de hemen Dilan'la birlikte dışarı çıktı. Onlar dışarı çıkınca Cem Akan inip Nilgün'ün yanağından hızlıca inerek arka kapıyı karısına nezaketle açtı, Dilan'a da gözünü kırpıp,
"Herkes eşinin yanına." Dedi.
Dilan tebessüm ederek aynı zamanda da çekinerek oturdu ön tarafa. Berzan'la birbirlerine bir haftadır daha yakındılar ama yine de Dilan onun varlığından, ona bu kadar yakın olmaktan anlayamadığı bir şekilde çekiniyordu, aynı zamanda ona yakın olmaktan kaynaklanan heyecanı da öyle büyüktü ki Dilan ara ara kalbinde çarpıntı bile hissediyordu.
Bugün de biraz ağrısı vardı ama bebeklerin alışverişinin de artık yapılması gerekiyordu. Nilgün Paşalar gelmeden Yağmur'la çıktığı alışverişlerde Dilan ikizler için birçok kıyafet, yeni doğan ihtiyaçları almıştı ama bebeklerin beşiği, dolabı hala yoktu.
Arabaya bindiği andan Berzan yola çıktı. Bulundukları Yokohama şehrinin en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Queen's Square Yokohama'ya geldiler.
Dilan bu alışveriş merkezine Yağmur ve Zafer'le bir kere gelmiş ve kaybolmuşlardı. Berzan gelip oldukları yeri tam olarak öğrenip onları bulmuştu. Zafer o günden beri onları hep butik tarzı alışveriş yerlerine getirmişti.
Dilan bu devasa merkezi gezmek için can atıyordu ama aynı zamanda da ikizler sabahtan beri kıpırdayıp duruyorlar Dilan'ın rahat etmesine olanak tanımıyorlardı.
Berzan arabayı otoparka bıraktıktan sonra hep birlikte arabadan indiler. Nilgün'le Cem hemen kol kola girmiş yavaş yavaş alışveriş merkezine çıkan asansörlere doğru yürümeye başlamışlardı.
Berzan Dilan'ın elini tutup onu durdurdu.
"İyi misin sen? Diye sordu.
Dilan başını sallayıp,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomansaSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...