Aradan geçip giden bir haftanın sonunda Dağhanlı Konağı bayram yerine dönmüştü. Dağhanlıların en küçükleri olan Ahmet nihayet terhis olmuş, vatani görevini en zorlu koşulların olduğu Hatay sınırında tamamlamıştı. Ailesinin kalbi her an onun için atmış, geleceği günü sabırsızlıkla beklemişlerdi.
İşte nihayet gelmişti o günler. Ahmet dün sabah birliğinden ayrılmış akşamına evine gelmişti. Dağhanlı Konağı verilen yemeklerle, kesilen kurbanlarla, çocuklara dağıtılan hediyelerle akşamın geç vakitlerine kadar gelenleri ağırlamıştı.
Benaz kadın sevinçten bir ağlamış bir gülmüş, Avzem'le Mina Ahmet'in yanından bir saniye ayrılmamıştı. Zeynep elbette biliyordu büyük bir ağayla evli olduğunu ama yinede böyle büyük kalabalıklara, böyle büyük kutlamalara, ziyafetlere alışkın değildi. Bekiranlılar gerçekten çok büyük ve saygın bir aşiretti. Zeynep bunu bir kez daha anlamıştı.
Ahmet'i gördüğünde de biraz şaşırdı genç kız. Daha önce hiç karşılaşmadığı bu genç adam hiç benzemiyordu kocasına. Ömer Ağa esmer, koyu renk saçları, koyu renk gözleri olan bir adamdı. Ahmet'se onun aksine açık kumral saçlara sahipti. Gözleri ise bal rengiydi üstelik inanılmaz güleç yüzlüydü.
Tanışmaları çok hızlı olmuştu. Ahmet askerdeyken çoğu şeyden çoktan haberdar olmuştu, abisiyle fırsat buldukça konuşmuştu ama eli kolu bağlı olduğundan ne düğüne gelebilmiş ne de Zeynep'i tebrik edebilmişti. Ahmet geldiğinde ev kalabalıklaşmaya yeni başladığı esnada tanışmışlardı Zeynep'le, birkaç cümle ancak konuşabilmişlerdi ama bu konuşma sırasında Zeynep, Ahmet'in iyi bir eğitim aldığını da askerliğin uzun dönemine kendi isteğiyle gönüllü olarak gittiğini de öğrenmişti.
Akşam boyunca da bir daha ne karşılaşmışlar ne de konuşabilmişlerdi. Zira Zeynep Dağhanlıların gelini olarak hala en büyük merak konusuydu. Gelen gidenler, onunla konuşmaya can atanlar, bebek haberini sorgulayanlar, okul mevzusunu karıştıranlar derken genç kız bitap düşmüş o gece nasıl uyuduğunu bilememişti.
Nasıl uyuduğunu bilememişti ama dikkatini çeken çok garip bir durum olmuştu. Çok kısa bir süre olsa da evleneli kocasını iyi tanımıştı en azından ailesine özellikle de kardeşlerine ne kadar düşkün olduğunu bilecek kadar. Hele de Ahmet'e karşı kocasının ayrı bir düşkünlüğü vardı Zeynep bunu Ömer Ağa'nın ağzından Ahmet adını duyduğu ilk anda anlamıştı. Evet Avzem'le Mina'ya da çok düşkündü ama erkek kardeşine hassasiyeti farklıydı kocasının. Ama buna rağmen dün akşam kocasının tutumu çok garipti. Ahmet'e karşı çok soğuk ve mesafeli durmuştu kocası üstelik eve girdikleri ilk anda Ömer Ağa'nın Ahmet'e sert bakışlar attığını da görmüştü.
Bir anlam veremedi, belki de kocası sevgisini göstermeyi tercih etmiyordu ya da belki ağa geleneği tarzı bir hiyerarşi anlayışıyla yaklaşıyordu kocası kardeşine. Zeynep bu konuda biraz düşündü ama mantıklı bir neden bulamadı belki de başka bir şey olmuştu kimse henüz bilmiyordu. Genç kızın düşünmekten başı ağrıyınca düşünmeyi bıraktı, bir sebebi varsa zaten ortaya çıkardı.
Onun yerine başka bir şey için kendini hazırlamaya çalıştı. Sabah kahvaltıda yalnızca kadınlar vardı kocası ona bu konuda bir açıklama yapmamıştı. Zeynep merak edip kocasını arasa da bir cevap alamamıştı. Şimdi odasında çoktan hazırlanmış Ömer Ağa'nın onu Dilan'a götürmesi için bekliyordu.
Kolay olmamıştı bu izni almak. Berzan'ın, Dilan'ı annesinin yanına bırakıp İstanbul'a gittiği ışık hızıyla yayılmıştı Mardin'de. Zeynep de bunu fırsat bilip dakikasında Ömer Ağa'ya konuyu açmıştı. Kocası başta asla yanaşmasa da bir haftanın sonunda nihayet birkaç şartla izin vermişti.
Birincisi Zeynep'i Ömer Ağa götürecek, Zeynep çıkana kadar da kapının önünde bekleyecekti. İkincisi de Zeynep yalnızca yarım saat kalacaktı. Ömer Ağa'nın aslında iki genç kızın görüşmesiyle ilgili bir sıkıntısı yoktu. Görüşmeleri neticesinde Zeynep'e de kimse hiçbir şey yapamazdı aslında onun düşündüğü Dilan'dı. Genç kızın bu evlilikte kolay şeyler yaşamadığını az çok biliyor bir de böylesine hassas bir konuda Dilan'ın üzerine gidilmesini istemiyordu. Karısına da bu durumu elinden geldiğince anlatmaya çalıştı ama bir yandan da iki genç kıza da bu görüşmenin iyi geleceğini düşünüp yolları çok fazla kapatmamaya karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
Roman d'amourSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...