Ömer Ağa'yla Zeynep okuldaki kayıt işlemlerini yaptırdıktan sonra tekrar kliniğe döndüler. Kan tahlillerinin sonucu çıkmış gebelik görülmemişti. Korunma yöntemi için her ayın belirli dönemleri Özlem Hanım Zeynep'in kliniğe gelmesini istemişti.
Ömer Ağa'nın da Zeynep'in de üzerinde belirsiz bir mutsuzluk hali oluşmuştu. Bu durumda karısını eve bırakmak istemedi genç adam. Zeynep'le birlikte önce güzel bir restoranda yemek yediler daha sonra da karısını da yanına alarak şirkete gitmek için yola çıktılar.
Zeynep başta şirkete gitmek istemese de Ömer Ağa karısının yanında kalmasını istemiş, işinin uzun sürmeyeceğini söyleyerek Zeynep'i ikna etmişti. Başta isteksiz gibi olsa da şirkete yaklaştıkça heyecanlanmıştı genç kız. Daha önce şirketin yemeğinde çalışanların bir kısmıyla tanışmıştı ama o yemek ayrı bir olaydı. Şimdi kocasının çalışma binasına girecek, çalışma odasını görecekti. İçini garip bir merak sardı. Şirketin önüne gelince kocasıyla birlikte arabadan indi. Ömer Ağa arabasını kilitleyip karısının elini tutarak kapıya ilerledi.
Zeynep çekindi kocasıyla birlikte el ele şirkete girerken ama kocası elini sımsıkı tutmuş bırakacağa benzemiyordu. İçeriye girdikleri anda hemen dikkatler onlara çevrildi. Ömer Ağa güvenlik görevlisine bir baş selamı verip karısıyla birlikte hızlıca asansörün olduğu tarafa doğru ilerledi.
Çok büyük bir bina değildi burası üç katlıydı. Asansörle üçüncü kata çıkıp sol tarafa yöneldiler onları orta yaşlı bir kadın karşıladı. Zeynep bu kadının kocasının sekreteri olduğunu tahmin etti. Ömer Ağa bu orta yaşlı kadına da selam verip karısıyla birlikte büyük kapılı bir odaya ilerleyip içeriye girdi.
Zeynep kocasının elini bırakıp masaya doğru ilerlemesini fırsat bilerek merakla odayı incelemeye başladı küçük bir oda değildi ama çok büyük de sayılmazdı. Girdikleri kapının hemen karşısında duvar yoktu. boydan boya cam kaplıydı. Camın hemen önünde de kocasının evdeki çalışma masasının hemen hemen aynısı bir masa vardı. Yan tarafında da yine aynı renkte içi dosyalarla dolu büyük bir dolap bulunuyordu. Zeynep memnuniyetsizlikle yüzünün buruşturdu. Aynı evdeki çalışma odası gibi bu oda da sıkıcı ve iç daraltıcıydı. Hele yerdeki koyu renk kaplamalar Allah'tan duvarda birkaç tane renkli yağlıboya tablosu vardı da odayı iyice dayanılmaz olmaktan kurtarmışlardı.
Kocası bir yandan elindeki birkaç kağıdı hızlıca gözden geçirip imzalıyor diğer yandan karısına bakıyordu. Zeynep ayakta durmuş sağına soluna dudaklarına bükerek bakıp duruyorken Ömer Ağa da elindeki kağıtları bırakıp kuşkuyla karısını incelemeye başladı. Kumral saçları beline doğru dökülmüş, yeşil gözlerini kısarak etrafına bakınıyor arada küçük burnunu dikiyorken öyle sevimli görünüyordu ki Ömer Ağa dayanamayıp yerinden kalktı. Karısına yaklaşıp bir anda ona sımsıkı sarıldı.
Zeynep olduğu yerde donakaldı. Odayı incelemeye o kadar dalmıştı ki kocası hangi ara yerinden kalkmış, hangi ara ona doğru gelmiş sarılmıştı bilmiyordu. Kocasının sarılmasıyla bir anda gerilse de sonra hemen sakinleşmiş utanarak kendisinden ayrılıp yüzüne kocaman bir gülümüsemeyle bakan kocasına dikmişti yemyeşil gözlerini.
Ömer Ağa da şaşırmıştı yaptığı harekete karısı o kadar sevimli görünürken yerinde duramamıştı ama onu ansızın kollarına alacağını da düşünmemişti her şey bir anda kendiliğinden olmuştu. Karısının yarı şaşkın yarı utangaç haline bakarak konuştu.
"Yüzündeki bu ifade odayı çok beğendiğin için mi?" diye alayla sordu karısına.
Zeynep daha da mahcup olmuştu. Odayı bu kadar ayrıntılı incelediğini kocasının fark ettiğini anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomanceSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...