Berzan Paşalar, Japonya'nın Yokohama şehrinde kaldığı Yokohama Royal Park Oteli'nin en üst katından şehrin muhteşem akşam manzarasını izliyordu. Buraya ilk kez üç yıl önce gelmiş hayran kaldığı şehirde kendi otelini kurmak için bağlantılar kurmaya başlamıştı. Neticesinde de üç yılın sonunda tanıştığı bağlantıları aracılığıyla büyük ortaklıklar kurmuş otelinin projesini sonunda tamamlamıştı.
Şimdi kaldığı otelin camından bütün şehri görebiliyordu sanki. Uzaktaki muhteşem Tokyo Körfezi, Yokohama Cosmo World, hemen yan tarafındaki Landmark Kulesi şehrin büyüleyici ışıkları altında masal dünyası gibi parıldıyordu.. Bu büyüleyici dünyanın içindeyken de yaşadıkları genç adama hiç var olmamış gibi geliyordu. Berzan zaten o dünyaya hiç ait olmamıştı. Onun içinde, ruhunda hep özgürlük vardı, kendini bildi bileli Mardin'in düzeninden de yargılarından da uzak kalmayı tercih etmiş hep yeniyi ve değişimi merak etmişti.
Ama zordu insanın kaderinden kaçması o da kaçamamıştı. Kendi kabullenmekten ne kadar kaçınsa da doğup büyüdüğü toprakların havası, suyu, töreleri onun da kanına işlemişti işte. Göz alıcı manzaradan bir anlığına uzaklaşıp büyük pencerelerin hemen yan tarafındaki masaya doğru ilerledi. Masanın üzerindeki dosyayı bir kez daha eline alıp yatağının üzerine oturdu.
Yokohama'ya geleli iki hafta olmuştu bugün, İstanbul'da işlerini halletmek için kaldığı birkaç günlük zaman diliminde ise Nilgün'ün eşi Cem'e boşanma davası dilekçesi hazırlatmıştı. Bir yandan işlerini yola koyarken bir yandan düşünmeye çok zamanı olmuştu Berzan'ın İstanbul'da. En doğru kararın da bu olduğu sonucuna varmıştı. Dilan'a da yazıktı çünkü daha çok gençti önünde uzun bir hayat vardı o da kendi yoluna gitmeli onu seven, ona değer veren biriyle evlenmeliydi. Berzan bunu ona borçlu olduğunu düşündüğü için Dilan'a bir milyonluk bir tazminat ödeyecekti. Dilekçe de bunu belirtmişti, tek şartıysa Dilan'ın Mardin'de kalmaması olacaktı.
Bu gerçek bir evlilik olmasa da neticede Berzan dokunmuştu ona. Bir zamanlar karısı olan kızı da Mardin'de başka bir adamla evli görmeyi ne kendi isterdi ne de aşiret buna izin verirdi. Elindeki dosyayı kenara fırlatarak aşiret dedi içinden. Herkesin hayatına bir şekilde hükmeden aşiret değil miydi? Ama o da istemese de bu dünyanın bir parçasıydı. Botan aşiretinin tek varisiydi kendi kaçıp gitmek yok olmak istese de ona izin vermeyen de yine kendi ataları olacaktı.
Sonra birden Dilan geldi aklına. Şimdi neredeydi acaba, ne yapıyordu, iyi miydi? Buraya geldiğinin ilk haftası Nilgün'le devamlı görüşmüştü ama son bir haftadır kimseden haberi yoktu. Otelin kurulacağı inşaat alanında ciddi raporlama problemi olduğu için son bir haftayı şantiyede geçirmişti. Berzan işinde son derece titiz bir adamdı, en ufak bir aksaklığa da probleme de tahammülü bile olmadığından tek tek her raporun üzerinden o geçmişti. Üç yıl içinde az biraz Japonca öğrenmişti ama sadece anlayabileceği ve kendini ifade edebileceği kadar olduğundan raporların analizini bitirmek gece gündüz süreyle bir haftasını almıştı.
Kaldığı otele az önce gelebilmiş uzun bir duşun ardından odasındaki manzaranın keyfini çıkarmak istemişti. Altı ay süreyle kesintisiz burada kalmaya karar verdiğinden boşanmayı, döndüğü zamanda Dilan'a uygun bir dille anlatıp uygulamaya koyacaktı. Dilan'ın da işine gelecekti hem bu durum hayalini kurduğu varlıklı yaşamı neredeyse hiçbir şey yapmadan kazanmış olacaktı.
Sıkıntılı bir nefes vererek telefonunu eline aldı Berzan. Şantiyede olduğu süre boyunca ne telefonuna ne de maillerine bakacak zamanı olmamıştı. Bir yandan inşaatın projesi bir yandan raporlamada ki aksaklıklar diğer yandan tercüman olağan hayatı bir süre için askıya almak zorunda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomantizmSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...