Yaa Dilan'sız olur mu hiç işteee size bir sürprizz daha:)
Dağhanlı Konağı gibi Paşalar Konağında da işler pek iyi gitmiyordu. Dilan Berzan'la konuşmaya başlamıştı, Berzan'a Japonya için gelirim de demişti ama hala iki gencin arasında aşılmayan büyük duvarlar o duvarların arkasında ise derin uçurumlar vardı.
Dilan geceleri rahat uyuyamıyordu bir süredir. Yatakta dönüp duruyor bazen sıçrayarak uyanıyor bazen de eli karnında saatlerce uykuya dalmayı bekliyordu. Berzan da farkındaydı bu durumun ne olduğunu defalarca Dilan'a sorsada Dilan cevap vermekten kaçınıyordu.
Berzan Mardin'deki işlerin çoğunu ayarlamış İstanbul'a gitmek için hazırlık yapıyordu bir yandan. Annesinin Dilan'a ettiği lafları hala kabul edememişti. Lerzan hanımı, giderim bir daha dönmem diye zorlayınca kadın güç bela yarım ağız Dilan'dan özür diletmişti lakin kadının Dilan'a bakışlarından kendisi de en az Dilan kadın rahatsızdı.
Dilan'ın soğuk, uzak hali garip bir biçimde rahatsız ediyordu Berzan'ı. Japonya işini bebekleri için kabul ettiğini biliyordu Berzan. Bebeklerle ilgili konular dışında çok konuşmuyordu Dilan onunla.
Sorduğu sorulara kısa yanıtlar veriyor, odada yalnız kaldıkları an türlü bahanelerle dışarı çıkıyor Berzan uyuyana kadar da dönmüyordu.
Berzan elinden geleni yapsa da Dilan acayip inatçıydı. Şirketten çok erken çıkıp Dilan'a çilek aldı, Dilan dile getirmese de meyve tabağı geldiğinde karısının yalnızca seçip çilekleri yediğini biliyordu.
Konağa girer girmez elindekini yardımcıya verip yukarı çıktı. Odaya girer girmez gözleri Dilan'ı aradı ama yine odasında yoktu. Kesin Nilgün'ün yanındaydı, ceketini çıkarıp bezginlikle banyoya ilerlediği esnada banyonun kapısı açıldı Dilan başında havlu üzerinde kısa bornozuyla küçük bir çığlık atıp karnını tuttu.
Berzan da Dilan'ı gördüğü için şaşırmıştı. Bakmamaya çalışarak başını çevirdi.
"İyi misin, Nilgün'ün yanındasın sandım seslenirdim yoksa." dedi hemen.
Dilan gözlerini devirip giyinme odasına ilerledi. Hem utanmış hem de şaşırmıştı. Berzan bu saatte evde olmazdı normalde ama nedenini de sormadı.
Giyeceği kıyafetleri seçerken Berzan'ın kendisini izlediğini biliyordu. Niye bakıyordu ki bu şimdi ona. Dilan kıyafetleri seçince kararsızlıkla başını çevirdi. Berzan giyinme odasının kapısına yaslanmış Dilan'ı izliyordu sahiden de.
Dilan gözlerini kaçırmadan bakıp,
"Bir şey mi oldu?" diye sordu.
Berzan yok dercesine omuzlarını silkince de Dilan kaşlarını kaldırdı. "Daha ne demeye orada dikiliyorsun kör müsün üstümü giyineceğim." diye içinden konuşsa da sesli hiçbir şey söylemedi.
Öyle mi Berzan efendi durup bakmak mı istiyorsun? Tamam bana uyar dedi içinden. Mıy mıy kızlar gibi aman utandım deyip banyoya kaçacağımı sanıyorsan çok yanılırsın. Al o zaman deyip Berzan'ın gözlerinin içine baka baka bornozunun kuşağını çözdü.
Önce iç çamaşırlarını giydi sonra da yeşil bir elbise geçirdi üstüne. Utanmamış mıydı? Acayip utanmıştı hatta yerin dibine geçsem keşke şu anda diye bile düşünmüştü ama belli etmesine gerek yoktu.
Elbisesini giydiği gibi tekrar banyoya ilerledi. Saçlarını tarayıp kurutacaktı, Berzan'ı hiç umursamadan yanından geçip banyoya girdi.
Berzan'ın kıpırdayacak hali yoktu zaten. Kapının önünde ne diye dikilmişti bilmiyordu ama Dilan'ın banyoya gidip üzerini orada giyineceğine emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomanceSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...