Yeni hikayeme hoş geldiniz. Bölüm sonunda sürekli sorulduğu için en iyisi bölüm başına bir açıklama eklemek diye düşündüm. Hikayede zaman atlayacak sevgili arkadaşlar karakterimizin yaşı böyle kalmayacak. Aradan zaman geçtikten sonra asıl hikaye başlayacak. Hepinize sevgiler...Mardin'in sıcağında yaşlı adam çaresizlik içinde düşünüyordu. Durumları epeydir iyi değildi ama bu yıl daha da zora girmişlerdi. Ekinlerden istediği verimi bu yıl da alamamış borçlar gittikçe yığılmıştı. Mardin'in saygın ailelerindendi aslında. Ama para olmayınca güç de olmuyordu.
İki oğlu bir kızı vardı Ahmet ağanın.Büyük oğlu Ferzan ve küçük oğlu Mirhan. Birde güzelliği herkesin dilinde olan çocuklarının en küçüğü Zeynep.
Aynı annesine benziyordu Zeynep, onun gibi uzun kumral saçları yemyeşil gözleri vardı. Gülünce her yer aydınlanırdı sanki. Uzun gür kirpiklerinin sakladığı hep buğulu olan gözleri güneş gibi parlardı. Annesi Zeynep'i doğururken aşırı kan kaybından ölmüştü. Güzel kadın sanki hisseder gibi tüm hamileliği boyunca kocasına kızını emanet eder gözü gibi bakmasını tembih ederdi.
Zordu çünkü kadın olmak. Doğusu batısı yoktu. O yüzden çocuklarının özellikle de kızı olursa kızının mutlaka okumasını istiyordu genç kadın. Ama olmadı ömrü vefa etmedi. Son nefesinde kocasına tek vasiyeti bu oldu.
Abileri Ferzan da Mirhan da çok düşkündü Zeynep'e. Mirhan üstüne titrer kıyamazken Ferzan koruma içgüdüsüyle hep sert davranırdı. Güzeldi, su gibiydi çünkü kardeşi. Korkardı biri göz koyacak ellerinden alacak diye. Sevdayı bilirdi çünkü. Deli gibi sevdalandığı biri vardı kalbinde. Diclesi.
Zordu ama Dicle'yi almak hele de babasının durumu böyle zorken. Ellerinden geleni yapmışlardı ama ne yapsalar ekinler istedikleri gibi vermiyordu. Sanki görünmez bir el vardı da uğursuz bir gölge gibi çökmüştü üzerlerine. Bankadan kredi çekip ekin hasılatıyla ödeyeceklerdi ama olmadı. Babasının birkaç tarla satmasıyla kredi borçlarının birazını ödeyip taksitlendirmeyle borçları biraz erteledir lakin bu geçici bir çözümdü. Ne yapıp ne edip bir yol bulmaları bu dar boğazdan biran önce kurtulmaları lazımdı.
Mardin'in sözü geçen ailelerinden Paşaların oğlu Berzan Zeynep'e takmıştı çünkü kafasını. Haber yollayıp duruyordu babasına kızlarını istemek için. Ne kadar yok dese de babaları varlıklı, zengin kendilerine bu sıkıntılı dönemde yardım edebilecek olan Paşaları babalarının daha nekadar reddedebileceğini bilmiyorlardı.
-----------------------------------
"Zeynep, Zeyneppp..."
Dışarda arkadaşının seslendiğini gören Zeynep evin işlerini ancak bitirmiş "Ben okula gidiyorum." diye seslenip çıkmıştı evden.
Durumları bozulduğundan evde yalnız bir çalışan kalmıştı. O da evin en eski çalışanı Zehra kadınıdı. Annesi doğumda öldüğünden beri Zeynep Zehra kadının kucağında büyümüş annesine en yakın varlık olarak hep onu görmüştü. Tutmazdı elbet anne yerini.
Anne nasıl bir şeydi bilememişti küçük kız. Ferzan abisi 8, Mirhan abisiyse 5 yaşındaydı anneleri öldüğünde. Onlar da farksız değildi genç kızdan ama hiç değilse görmüş az da olsa kokusunu, anne sevgisini alarak büyümüşleri.
Zeynep'se annesinin kucağında bir kere bile uyuyamamış, onun sıcaklığını bilememişti. Ama yinede sevgisini hep içinde en derininde hisseder başına bir iş gelse üzülse sevinse soluğu hemen annesinin mezarında alırdı. Sabırsızca susmadan nefes almadan bir bir anlatırdı annesine. Bugün de okuldan sonra gitmeye karar vermişti. Annesine anlatacak bir olay olmuştu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomanceSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...