Zeynep, Paşalar Konağının önünde durmuş türlü türlü senaryoları kafasında canlandırıyordu. Bir senaryoda Paşalar Konağının hanımı Lerzan kadın ve kızlarıyla kavga ediyor, diğer senaryoda Berzan Paşalarla karşılaşıyor hızla kafa sallıyordu. En kötü senaryo ise kocasının gelip onu Paşalar Konağında bulduğu senaryoydu. Ama hiçbir hayalinde Dilan'la karşılaşamıyor, iyi olup olmadığını öğrenemiyordu. Eli kapıya defalarca gidip geri geldi. Aslında kapıyı çalmaya içeri girip Dilan'ı sormaya cesareti vardı ama Dağhanlar Konağından onu hızla çıkaran öfke kaybolmuş kendi kendine sessizce konuşmaya başlamıştı.
"Ömer Ağa beni burada görürse canıma okur."
"Ah Zeynep daha geçen gün tembih etmedi mi sana benden gizli saklı iş çevirme diye şimdi ondan habersiz Paşalar Konağının önündesin."
Böyle kendi kendine konuşup tekrar hayal kurmaya başlıyordu.
"Bakın bakın kim gelmiş." diyerek oturduğu koltuktan yavaşça ayağa kalktı. Yanında ortanca kızı Selma ile küçük kızı da vardı. Bir de Selma'nın okulda her şeyi anlatan kızı. Onlar da tıpkı anneleri gibi bakıyorlardı Zeynep'e.
Lerzan Hanım Zeynep'e yaklaşarak devam etti. Zeynep'se olduğu yerde dimdik durmaya devam ediyordu.
"Oğluma sizi layık görmemekte öyle haklıymışım ki sen her yere böyle davetsiz icabet mi edersin?" diye sordu kinayeyle.
Zeynep daha da dikti başını yukarı. Vakur tavrından hiç ödün vermeden konuştu.
"Kusura bakmayın Lerzan hanım evinize davetsiz geldim Dilan'ı merak ettiğimden izin verirseniz görmek iyi olduğunu bilmek istiyorum."
Lerzan hanım küçük bir kahkaha attı.
"Arkadaşın şuan bu haldeyse senin yüzünden şimdi onu merak ettiğinden mi buraya kadar geldin. Burda senin göreceğin kimse yok ev ahalisi gelmeden geldiğin gibi çık git konağımdan." diyerek Zeynep'e biraz daha yaklaştı.
Genç kız arkasında kendisini dinleyen yaşlı adamdan habersiz konuşmaya devam ediyordu. Osman Paşalar ise dalgınca konağa girmek için yürürken sesleri duymuş duyduğu sesler dikkatini çekmişti.
İlkti bu görüşü ama görür görmez anladı Zeynep olduğunu. O yemyeşil yosun yeşili gözlerinden bile anlardı o olduğunu. Biraz daha yaklaşıp yüzünü tamamen görünce de olduğu yerde kalakaldı yaşlı adam yüzü bembeyaz kesildi. Zeynep'in boyu, endamı,melez teni, beline doğru dalga dalga dökülen kumral saçları ama en çok o ışıl ışıl bakan yeşil gözleri benziyordu ona. Hayat boyu sevdiği tek kadına, sevip de alamadığı kavuşamadığı sevdasına. Avşin'e...
Zeynep hayalınde tam Lerzan kadına cevap vereceği esnada Osman Paşalar arkasından usulca yaklaşıp,
"Avşin." diye seslendi.
Zeynep duyduğu sesle bir anda olduğu yerde irkilerek arkasını döndü. O anda Osman Paşalarla göz göze geldi.
Zeynep tanımıyordu bu yaşlı adamı ilk kez görmüştü, kim olduğunu anlayamadı önce. Başta yalnızca sessizliğin içinde duyduğu sesten ürkmüş, şaşırmıştı ama şimdi adamın gözünün içine bakarken kendisine annesinin adıyla seslendiğini idrak etmiş adamı merakla süzmeye başlamıştı.
Avşin demişti bu adam ona. Annesinin adıyla seslenmişti. Bir anda annesine duyduğu özlemle gözleri dolar gibi oldu ama sonra nerede olduğunu farkedip hemen toparlandı yaşlı adama seslendi.
"Afedersiniz bir şey mi söylediniz, duyamadım sizi?"
Yaşlı adam derince bir soluk aldı.
"Burada olduğunuzu Ömer Ağa biliyor mu, bildiğini pek sanmam yoksa izin vermezdi size. Gitmen lazım kızım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyor)
RomanceSu gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı. Babasının en değerlisi, mücevheri, güneşiydi. Birde Mardin'in ağası vardı. Ömer Ağa. O bir şey isterse olurdu, kimse karşı gelemez gelmeye...