Playist:
TXT-Anti-Romantic...
"Kim Soo Bin! Sana diyorum!" Hızla irkilirken, refleks olarak ayağa kalkmıştım. "B-buyrun." Bayan Lee'nin yüzüne, ne olduğunu anlamamış bir şekilde bakarken gözlerini devirdi. "Sabahtan beri sana sesleniyorum ama çıt yok! Dersi dinlemiyorsun ve odaklanamıyorsun."
Suçluluk tüm bedenimi kaplarken dudağımı ısırdım ve başımı eğdim. "Özür dilerim. Daha dikkatli olacağım." Bayan Lee, bir süre boyunca beni azarladıktan sonra oturmamı söylemiş ve derse devam etmişti. Ben ise çok kötü hissediyordum.
Sürekli şu Heesung meselesini düşünmek artık beynimi zorlamaya başlamıştı. Eğer düşündüğüm gibi bir şaka çıksaydı dünyanın en mutlu insanı ben olabilirdim. Hatta bu eşşek şakalarından dolayı kızmazdım bile ama gel görki şaka diye bir şey yoktu...
Sabah Heeseung, bana öyle seslendikten sonra kalp krizi geçirdiğimi sandım. Çünkü cidden her şey şaka diyip kendimi avutmuştum ve şaka çıkmamıştı. Tanımadığım biri ile sevgili olmak çok değişik bir histi. Zaten önceden de sevgilim olmadığı için ayrı bir yabancı konuydu bana göre.
Mesela, sabah bana,"Günaydın sevgilim!" Diye hitap ettikten sonra, benim şaşkınlığımdan yararlanıp çantamı almıştı. Ben daha da bir şoka girerken, elimden tutmuş ve beni arabasına bindirmişti. Okulun önüne geldiğimizdeyse, yanağımı öpüp beni okula yollamıştı. Açıkçası bunları sanki ikimizde birbirimizi seviyormuşuz ve uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi yapması beni daha da bir şoka uğratmıştı. Onun yanında olduğum sürede ona hiçbir şey söyleyememiştim ama artık yeterdi! kararmı vermiştim.
Üç ay boyunca onunla sevgili olacak olsam bile-nasıl geçecekti bu süre hiçbir fikrim yoktu- bunu neden istediğini öğrenmem gerekiyordu. Bu yüzden okul çıkışı onların evine gidecek ya da Yu Jin'in bana attığı numarasından onu arayıp, konuşmak istediğimi söyleyecektim.
Beynimden dumanlar çıktığına emin olduğum sırada zil çaldı ve herkes ayaklanmaya başladı. Başımı umutsuz bir şekilde sıraya gömdüm ve daha da düşüncelere dalmak için bir adım attım fakat birisi omzuma dokunduğu için iki adım geri atmak zorunda kaldım.
Başımı kaldırıp, arkamı hafif döndüğümde Yu Jin ve yanından ayırmadığı iki arkadaşıyla birlikte bir iki kız arkadaşını daha gördüm. Ne olduğunu anlamayarak ona bakmaya başladığımda gülümsedi ve beni ayağa kaldırıp, sarıldı.
"Ta da! İşte yengem!" Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü cidden hissedebiliyordum... Cidden şu ana kadar utandığım zamanların hepsini toplasak şu an utandığım kadar etmezdi. Deve kuşları gibi başımı toprağa gömmek ve bir daha da oradan çıkmamak istiyordum.
Ne olduğunu anlayamaz bir şekilde Yu Jin'e döndüğümde, gülerek arkadaşlarına beni ve onu anlatıyordu. Cidden bu kız ne yapıyordu? Aklım bir türlü almıyordı. Hadi şu Heesung'ın bir bahanesi vardı-bahanesi var mıydı yok muydu bilmiyordum ama olmasını ümit ediyordum ve onun ile konuşana kadar da bir bahanesi olduğunu düşünecektim.- Yu Jin'e ne oluyordu?
"Tebrikler! Heeseung oppa gibi biri ile sevgili olmak, mükemmel bir şey olsa gerek. O cidden çok karizmatik ve iyi biri. " Dedi kızlardan kahverengi saçlı olanı. "Kusursuz kelimesinin anlamı olarak onu göstersek, tam uyar hatta." Diye devam ettirdi yanındaki sarı saçlı kız. Saçları boya olduğu belliydi.
"Yalnız tatlım sen yine de böyle havaya girme. Heesung oppanın çok eskisi vardır. Hemen sıkılır yani." Tam devam edecekti ki Yu Jin, ona kötü kötü bakmış ve "Ne saçmalıyorsun sen Eunbyul?" Demişti. Kaşlarım çatılırken Eunbyul denen kızın dediklerini düşündüm. Cidden çok eskisi vardır, derken sevgiliden bahsetmiyordur değil mi? Kafama vurmamak için zar zor dururken kendi kendime kızdım. Tabii ki de sevgiliden bahsedecekti, başka neyden bahsetmiş olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...