3.6

275 35 33
                                    

Playist:

Ashe-Moral Of The Story...

Üzerime tuttuğum kadife kırmızı, dar ve kısa olan elbiseyi aynadan biraz inceledikten sonra Wooyoung'a döndüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üzerime tuttuğum kadife kırmızı, dar ve kısa olan elbiseyi aynadan biraz inceledikten sonra Wooyoung'a döndüm. "Bence çok güzel."  Tekrar elbiseye baktığım sırada Wooyoung'un konuşmasıyla aynadan onunla göz göze geldim. "Bence güzel de ne demek, mükmmel olmuş. Bir sürü it peşine takılacak şimdi. Ben nasıl uğraşacağım onlarla?" Gülümserken elbiseyi üzerimden çektim ve kabinlere ilerlemeye başladım. Wooyoung'ta peşimden geliyordu. "Merak etme, bir sürü iti peşime takabileceğimi sanmıyorum. Olsa bile hiçbiri umrumda değil." Boş bulduğum kabine girip kapıyı kapattıktan sonra üstümü çıkarmaya başladım. Wooyoung'ta kabinin dışından konuşmaya devam ediyordu.

"Doğru, güzelliğinin farkında olmayan bir aptal olduğun için hiçbirinin şansı olmayacak." Söylediğine kıkırdarken elbiseyi üstüme giyiyordum. Üstüme tam olmuştu. "Olmasın da." dedim. Buna karşılık Wooyoung biraz düşünceli bir sesle, "Gerçi olanı da benim halletmeme izin vermeden San halleder." dedi.

Wooyoung'un ben kabindeki aynadan kendime bakarken söylediklerine hiçbir şey söylemedim. Aptal değildim, San'ın bana karşı olan arkadaşça(!) davranışlarının altındaki sevgiyi görebiliyordum. Sadece bilmezden geliyordum. Fakat bazen flörtlerine karşılık verdiğim de oluyordu ama bunlar tatlı sözlerden ibaretti. Ona umut vermiyordum çünkü ilişki düşünmüyordum ve San'a karşı onun bana karşı hissettiği duyguları hissetmiyordum. Benim sevgim sadece arkadaşcaydı. Onu buna rağmen sevdiğimi söylersem, onu aldatmış olurdum.

Elbiseyi çıkardım ve tekrar üstümü giyip elbiseyle kabinden çıktım. "Neden bana göstermeden çıkardın?" Wooyoung'un sitem etmelerini görmezden gelerek bu sefer de kasaya doğru yürümeye başladım. Wooyoung'ta arkamdan mecburi bir şekilde elindeki kendine almış olduğu birkaç parça kıyafet ile yürüyordu. "Sürpriz olsun diye." dedim kasaya geldiğimizde.

Kasanın uzun sırasında beklediğimiz dakikalarda gözlerim yerdeki krem rengi fayansa takılmıştı. Wooyoung bir şeyler anlatıyor ve kendi kendine gülüyor ya da sızlanıyordu ama onun söylediklerine odaklanamıyordum. Çünkü az önce gözüm birisine değmişti. Eğer düşündüğüm kişiyse diye içim içimi yiyiyordu. Sonunda cesaretimi toplayıp başımı kaldırdım ama az önce baktığım kırmızı kapişonlu kişi yoktu.

"Hey! Sana diyorum. Beni duymuyor musun, Soo?" Wooyoung'un sesini aniden işitmem ile irkilerek kendime geldim ve ona döndüm. "Sabahtan beri sana sesleniyorum. Birazdan bize gelecek sıra." Gözlerimi hızla kırpıştırdım, üzerimdeki şaşkınlığı atmak için. "Hım, dalmışım. Kusura bakma." diyerek hemen kendime geldim ve önüme dönüp önümdeki kadının ücreti ödemesini izledim. Hâlâ o kişinin etkisindeydim sanırım. Çünkü gözlerim kadını görsede aklımda o görüntü oynatılıyordu. Yok, o değildi.

Derin bir nefes vererek önümdeki kişi gittiği için elimdeki elbiseyi kasaya bıraktım. Görevli üstündeki askıyı çıkartıp bana fiyatı söyledi. Üzerimdeki o korku ve şaşkınlıktan sıyrılarak eski enerjik hâlime dönmem kısa sürmüştü. Çantamdan para çıkartıp verdiğim sırada kadın da elbiseyi poşete koyuyordu. Kendi işim bittiği için poşeti alarak kenarda Wooyoung'u beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra ikimizde elimizde poşetlerimiz mağazadan çıktık. Normal sohbet konumuza dönmüş ve az önceki dalgınlığımın üstünde durmamıştık.

Truthfulness/Courage | Lee HeeseungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin