Playist:
Katty Perry-E.T. Ft. Kanye West...
Dalgın bir şekilde babamın beni neden çağırdığını düşünürken dudaklarımı çekiştirip duruyor ve yaralar oluşmasını sağlıyordum. Bir yandan da ayağımı sallamamaya çalışıyordum çünkü az önce çok hızlı salladığım için annemden azar işitmiştim hızlı sallamam için. "Soo Bin, küllük getirir misin?" Diyerek beni düşünce diyarımdan çekip çıkartan babama bakıp başımı salladım ve ayağa kalkıp mutfağa geçtim. İlk önce ihtiyacım olduğunu düşünerek bir bardak çıkartıp su doldurdum ve içtim. Ardından babamın küllüğünü bularak salona geçtim tekrar ve önündeki sehpaya koydum.
Ardından tekrar az önce oturduğum yere oturdum. Annem babama ne kadar kızsada babam sırf inadına evin içinde sigara içerdi. Küçüklüğümden beri babam dışarı çıkıp sigara içme alanlarına gitmeye üşenip içeride sigara içer, annemde onunla kavga ederdi. Anneme göre duvarlar ve perdeler kararıyordu. Ayrıca da biri görürse yasak olduğu için ceza yiyebilme ihtimali vardı. Üstelik duyduğuma göre son zamanlarda evde sigara içme yasağı gelecekti. Bu babam için oldukça zorlayıcı olsa gerekti. Güney Kore bu konuda çok sıkıydı.
"Derslerin nasıl gidiyor?" Diye öylesine sorarken çekinerek konuştum. "İyi gidiyor baba." Ellerimi kucağımda birleştirip çekiştirip duruyordum. Bir süre hiç konuşmadığı için yerimden kalkıp anneme döndüm. "Ben odama gidiyorum." Odama ilerleyip kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes verdim. İçime bir rahatlama gelmişti. Demekki o günlerden bir gündü. Babam bazen baba olduğunu unutturmamak için bizi salona çağırır öylesine, hiç dinlemediği halde sorular sorardı. Bugün kızlar erkenden yattığı için tek beni çağırmıştı annem. Ben de Heeseung ile onlarlardan dolayı ilk aklıma gelen aramızdaki şeyi öğrendiği olmuş ve endişelenmiştim.
Birkaç dakika ve birkaç sözcük stresten öldürmüştü beni resmen. İşte psikoloji buydu. Fiziksel acıdan daha keskin ve kalıcıydı. Bir yara izine dokununca acımazdı ama ruhunuzdaki yara izine dokunursanız ilk günki acıyı iliklerinize kadar hissedebilirdiniz.
Masama ilerleyip sandalyeye oturdum ve telefonumu açıp sınıf grubuna baktım. Birkaç gün önce bu grupta olmadığım halde Yu Jin beni eklemişti. En son lise birde insanlarla yaklaşmak için çabaladığım yerdi burası. İnsanlara buradan konuşurken komik ve samimi olmaya çalışmıştım fakat çabalarım boş kürek çekmek gibiydi. Beni samimiyetsiz biri olarak ilan etmişlerdi aralarında. Eğer hiç konuşmasaydım da soğuk olarak adlandırılacaktım. Eski ben bu ve bu gibi şeyleri umursasa da şu anki ben pek umursamıyordu. Ne yaparsan yap, insanlar her zaman eleştirecek, kınayacak ve konuşacak bir şey bulurdu.
Şu an ise o gruplardan birine giriyor olma sebebim ödevlere bakmaktı. Daha doğrusu proje ödevlerine bakmak. Çünkü teslim etme vakti yaklaşıyordu. Ayrıca ondan önce üniversite sınavı yaklaşıyordu. Yine bunu düşündüğüm için kalbime bir ağrı girdi. Korkuyordum. Aklımda birçok olasılık ve düşünce beliriyordu. Başımı iki yana salladım ve sınıf başkanın attığı fotoğrafı açtım. Teslim etme süreleri belirlenmişti. Bir haftam vardı ve bu hafta içinde aynalar hakkında bir proje hazırlayıp fizik öğretmenine vermem gerekiyordu. Neyseki sunum yapmayacaktım. Yoksa bu bir hafta bana zehir gibi gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Truthfulness/Courage | Lee Heeseung
FanfictionŞişenin soru kısmı ona diğer kısmı da bana bakacak şekilde durduğunda gergince dudağımı ısırdım. "Doğruluk mu, cesaretlik mi?" Sakin sesi ile biraz olsun rahatlasamda kalbim hâlâ hızlı hızlı çarpıyordu. Bu oyun beni geriyordu. "Cesaretlik." Doğrulu...